8 Ağustos 2016 Pazartesi

15 Temmuz: Makarnacı devrimi

15 Temmuz akşamı saat 22.30 civarında, uzun bir yolculuktan dönmüş evimin kapısından içeri adımımı atarken kardeşim aradı, köprüyü askerlerin kestiğini söyledi. Televizyonu açıp haberlere baktım. İki kamyon jandarma köprüyü sadece tek taraflı trafiğe kapatmışlardı. Haberlerde başkaca bir gelişme de yoktu. “Herhalde büyük bir terör saldırısı ihbarı var, köprüyü koruma görevi olan jandarma da görevini yapıyor” diye düşündüm. O sırada darbe endişesiyle arayan bir arkadaşıma da böyle söyledim ve ekledim: “Böyle bir şeye kalkışırlarsa sonları idam olur”.


Birazdan Başbakan’ın “bir kalkışma girişimi” beyanı geldi. Bir süre sonra da Cumhurbaşkanı, CNN’e görüntülü telefonla bağlanarak olayı teyit etti ve halkı meydanlara ve havaalanlarına çağırdı. Dokuz saat araba kullanmış ve çok yorgundum ama hemen elimi yüzümü yıkayıp Yeşilköy Havaalanı’na gitmek üzere tekrar arabaya atladım. Halkalı meydanından geçerken meydanı bomboş görünce biraz panikledim; Erdoğan’ın çağrısına rağmen kimsecikler yoktu. Radyoda ise açık bir darbe girişiminin acı haberleri arka arkaya verilmeye başlanmıştı.

Havaalanı sapağına gelince meydanın neden bomboş olduğunu anladım: Bütün Halkalı havaalanı yoluna akmıştı. Yol, gidiş geliş, kilometreler boyunca kilitlenmiş, insanlar arabaları terk edip yollara dökülmüş, alana doğru yürüyüşe geçmişti. Ben de arabayı bırakıp aralarına karıştım.

Bir süre sonra ileride bir zırhlı aracı zapt edip üzerine çıkmış bir kalabalık gördüm. Etrafında da bir sürü insan birikmişti ve sadece iki slogan atıyorlardı: “Recep Tayyip Erdoğan” ve “Ya Allah Bismillah, Allahu Ekber”. Bir kişi aracın antenini kırmaya çalışınca hep birlikte “Yapma, yapma!” diye bağırdık, hemen bıraktı. Oralarda geçirdiğim saatler boyunca rastladığım tek “şiddet eylemi” de bu oldu. Üstelik nereden geldiği belirsiz, sürekli silah sesleri altındayken.

Kimsenin yüzünde maskeler, elinde taşlar, sopalar, sapanlar, molotoflar yoktu. Sadece Türk bayrakları vardı. Kimse ne cam çerçeve indiriyor, ne bankamatiklere, mağazalara saldırıyor, araçları ters çevirip yakıyor, ne de duvarlara küfürlü sloganlar yazıyordu. On binler sadece “Allahu Ekber” nidalarıyla ve liderlerinin ismini haykırarak, büyük bir inanç ve kararlılıkla, darbeye karşı yürüyordu.

Başörtülü teyzeler, cübbeli sarıklı dedeler, mahallelerden bildiğimiz sıradan abiler, ablalar, genç kızlar, delikanlılar; bakkal, manav, kasap, dar gelirli işçi… Kısaca yıllardır makarna-kömür edebiyatıyla aşağılanan AK Parti tabanıydı sokaktaki kalabalık. Bozkurt işareti yapan epeyce Ülkücü genç de vardı ama kahir çoğunluk Rabia işareti yapan, Erdoğan diye feryat eden bu tabandı. (Bu arada hayatımda ilk defa Ülkücülerle ortak bir eyleme katılmış oldum).

Gezi ayaklanmasında gördüğümüz profili ise tanklar sokağa inip halka ateş açarken ortada göremedik. Güya özgürlük için ve “otoriterleşmeye karşı” sokakları yakıp yıkan kitleden, otoriterliğin şahı tepemizde savaş jetlerini uçururken ses çıkmadı. Cumhurbaşkanı kaldığı otelde bordo berelilerce öldürülmek istendi, kamu binalarına, belediyelere, sivil halka helikopterlerden ateş açıldı. Tanklar insanları ezdi, sivillere top atışı yaptı, darbeci askerler halkı taradı. Meclis bombalandı, meclis! Ama başkanlık sistemine karşı parlamenter sistemi savunanlar buna bile ses etmedi. Oysa işgal yıllarında düşman orduları bile bunu yapmamıştı.

Sinema salonu kapanıyor diye ortalığı ayağa kaldıran sanatçılar bir tweet bile atmadı darbeye karşı. Kurşunlanan halka otel kapılarını açan olmadı. Ücretsiz wi-fi şifreleri, ihtiyaç listeleri sosyal medyadan yayınlanmadı, “Yeryüzü Sofraları” kurulmadı. BBC, CNN International filan gelip darbeye direnen halkı öven tek bir yayın yapmadı. Gezi’deki gibi 7-8 değil, birkaç saat içinde 161 kişi katledildi, 1.500 kişi yaralandı da bir baş sağlığı bile dilenmedi. Oysa tarihimizdeki en kanlı darbe girişimiydi bu. 12 Eylül’ün vahşetinde bile, darbe anında bu yapılanlar yapılmamıştı. (İronik olansa bu kadar kan döken cuntanın kendisine Yurtta Sulh Konseyi ismini vermesi).

Kimse kusura bakmasın, darbeye karşı “Türkiye tek yürek” falan olmadı. Kuaförlü saçlarıyla “Cumhuriyet kadınları”, tiyatrocular, mankenler, afili isimler uydurup birleşen sol gruplar, yılların güya insan hakları aktivistleri filan yoktu sokakta. Aksine, evlerinde oturup bunun Erdoğan’ın mizanseni bir tiyatro olduğunu yayıyorlardı sosyal medyadan. Hatta (inanılır gibi değil ama) ömrünü “TC ordusu darbecidir, Kürdistan’da işgalcidir” söylemiyle geçiren insan hakları aktivisti Eren Keskin, “mağdur olan” darbeci askerleri İHD’ye başvurmaya davet etti!

Sol örgütler darbeye karşı sokağa çağrı yapmadı. Kılıçdaroğlu meclisteki olağanüstü toplantıda karşı çıktı; ama darbenin püskürtülmesini (ne alakaysa) parlamenter demokrasinin zaferi ilan etti. CHP tabanını darbeye kitlesel bir karşı koyuşa çağırmadı. Demirtaş ve Yüksekdağ meclise bile gitmedi. Yerlerine konuşan İdris Baluken, yine yalan söyleyerek, darbe girişimini “hükümetin 7 Haziran sonrası Kürtlere karşı başlattığı savaşa” bağladı. En ufak olayda Kürtleri sokağa dökülmeye çağıran HDP, aynı Kürtlere “darbeye direnin” bile demedi.

Şimdi hepsi bir olmuş yok Erdoğan’ın mizanseni, yok tiyatro diyerek, çıplak elleriyle tankları durduran halkın direnişini itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Hasan Cemal gibiler de “askeri darbe durduruldu; ama şimdi Erdoğan darbesi geliyor” yazıları döşenmeye başladı bile. Apaçık darbeye direnmedikleri gibi arsızca, yüzsüzce homurdanıp mızıldanmaktan başka bir işe yaramadılar. Türkiye’nin siyasi tarihinde hepsi birer utanç vesikası olacaklar.

Oysa beğenmedikleri makarnacılar daha ilk anda, 81 vilayette yüzbinlerle, sabahlara kadar sokaklara dökülüp onların da, demokrasinin de geleceğini kurtardı. Ben ise 15 Temmuz Devrimi’nde darbeye karşı yürüyen bu yüzbinlerin arasında bir damla olmaktan onur duyuyorum. Ve darbeyi ilk duyduğunda “Bizim askerlerimiz mi yapmış baba?” diye ağlayan oğluma, makarna devrimcileriyle o gece kazandığımız zaferi ömrüm boyunca anlatacağım.

Cengiz Alğan
18.07.2016

28 Haziran 2016 Salı

Himmet, Zimmet, 3 Kurşun

1998 yılında Cevzet Soysal’ı, 2011’de de gazeteci Haydar Meriç’i infaz eden FETÖ/PDY’nin himmet paralarını zimmetine geçiren bir örgüt üyesini de 2016 Şubat’ında kurşunlattığı ortaya çıktı.


Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının FETÖ/PDY’ye finans desteği sağlayan 51 işadamına yönelik yürüttüğü soruşturma, paralel yapının “himmet/haraç” faaliyetlerine yönelik ilginç detayları açığa çıkardı. 1998 yılında Batman’da Cevzet Soysal adlı işçiyi “JİTEM” maskesiyle kaçırıp işkenceyle öldüren, 2011 yılında ise Fetullah Gülen’in eşcinsel olduğuna ilişkin belgeli kitap yazmaya hazırlandığı sırada gazeteci Haydar Meriç’i Kırklareli’nde infaz eden FETÖ/PDY, himmet adı altında toplanan haraç paralarından dolayı bir işadamını da İstanbul’da kurşunlattı.

Bölge imamı emretmiş

Bakırköy ilçesinde FETÖ/PDY için toplanan himmet paralarından sorumlu olan işadamı Volkan S, 1 milyon TL’yi şahsi hesabına aktardığından ötürü örgütün hedefi oldu. Söz konusu zimmet olayını fark eden örgüt üyeleri, Volkan S’yi uzun süre tehdit etti, ardından işadamını evinden kaçırarak kurşunlattı. Alınan bilgilere göre, Fetullahçı Terör Örgütü’nde “bölge imamı” olarak görev yapan kişinin talimatıyla Volkan S’nin vurulması olayı şöyle gelişti:

FETÖ/PDY üyeleri, işadamı Volkan S’nin Küçükçekmece’deki evine giderek burada işadamına ait Audi marka arabaya el koydu. Daha sonra zimmetine geçirdiği himmet/haraç parasını ödemesi için uzun süre tehdit etti. Para ödenmeyince örgütün firari bölge imamı Oğuz Z, işadamının “vurulması” yönünde talimat verdi. Oğuz Z’nin talimatıyla harekete geçen Erdoğan D’nin adamları, Volkan S’yi 19 Şubat 2016’da evinden kaçırdı. Onu bir arabaya bindirerek Bağcılar’da bulunan örgüt üyesi Mahmut Y’nin işyerine (Merkoteks) götürdü. Burada işadamının baldırına 2, karnına da 1 kurşun sıkıldı. Ağır yaralanan işadamı, kaldırıldığı hastanede bir süre tedavi altında kaldı ve hayati tehlikeyi atlattı.

Tetikçiler tutuklandı

Olay sonrası Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri 3 şüpheliyi yakaladı. Erdoğan D., Turgay Y. “adam öldürmeye ve yağmaya teşebbüs” suçlarından tutuklandı. Zülfikar Z. ise adli kontrolle serbest bırakıldı. Bu soruşturma kapsamında bir firari şüphelinin aranmasına devam ediliyor. Volkan S'nin vurulmasının FETÖ/PDY talimatıyla gerçekleştiği gerçeği ise Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 51 işadamına yönelik himmet soruşturmasıyla ortaya çıktı.

“TUSKON Efesi” de kaçmış

Paralel örgüte “himmet” adı altında finans desteği sağlayanlara yönelik yürütülen soruşturmada 51 kişi hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma kapsamında İstanbul merkezli 4 ilde operasyon yapıldı. Şimdiye dek 29 şüpheli yakalanırken, “paralel yapının finans ayağının çatı kuruluşu” olarak nitelenen TUSKON'un başındaki Rıza Nur Meral de aranan kişiler arasında bulunuyor. Meral’le birlikte MARİFED Başkanı İbrahim Halil Avcı, FİADER Başkanı Çetin Ekincioğlu, FİADER Genel Sekreteri Özgür Koç ve işadamı Selim Nakıpoğlu da aranan kişiler arasında. İstanbul, Kayseri, Konya ve Muğla’da 25 ev, 2 ofis ve 1 şirkete baskınlar gerçekleştiren Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri Rıza Nur Meral’i de çeşitli adreslerde aradı; ancak bulamadı. Hükümete yönelik 17-25 Aralık darbe girişimi sonrası TUSKON üyelerine hitap eden Meral, burada paralel örgüt adına bir şova imza atmış ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile siyasetçileri tehdit etmişti. Şüphelilerin, işadamlarından örgüt adına “himmet” adı altında yardım topladıkları ve paraların Bank Asya’da açılan “himmet” hesabına yatırıldığının MASAK raporlarıyla tespit edildiği kaydedildi.

Dükkâna çöktüler

İstanbul merkezli operasyonda haklarında yakalama kararı bulunan şüphelilerin ayrıca, rakip şirket ve firmalarla alakalı bilgileri örgüte sızdırarak örgüt firmalarına avantaj sağladıkları, “himmet” veremeyen bir işadamının 950 bin liralık dükkânını ise Esenyurt Tapu Müdürlüğünde zorla devraldıkları tespit edildi. 51 kişiden şimdilik yakalanan 29’u hakkında “terör örgütüne üye olma ve örgüt adına faaliyette bulunma”, “yardım toplama kanununa muhalefet”, “terörün finansmanına dair kanuna muhalefet”, “tehdit”, “yağma” ve “silahla adam yaralama” gibi suçlardan işlem yapılacak.

31 Mayıs 2016 Salı

Kamuda 8 bin 100 Kripto FETÖ/PDY Şüphelisi

Paralel yapıyla mücadele amacıyla oluşturulan koordinasyon kurulunun çalışmaları çerçevesinde devlet kurumlarında görevli “8 bin 100 kripto FETÖ şüphelisi” hakkında güvenlik soruşturması yapıldı. Şu ana kadar 1.800 kişinin örgüt içerisinde yönetici ve talimat veren pozisyonunda olduğu tespit edildi. Sayının en fazla olduğu kurumların başında Milli Eğitim, Adalet ve İçişleri Bakanlığının geldiği öğrenildi.

Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) mensuplarını, devletin hücrelerinden söküp atmak için başlatılan çalışma tüm hızıyla devam ediyor. Bu kapsamda, kamu kurumlarına sızmış ve örgütün çekirdek kadrosunu oluşturan yönetici pozisyonundaki kripto elemanlar yapılan çalışmayla bir bir deşifre ediliyor.

Güvenlik soruşturması sürüyor

Milli Güvenlik Kurulunda (MGK) tavsiye kararı alınan FETÖ/PDY ile mücadele çerçevesinde oluşturulan “Paralel Yapıyla Mücadele Koordinasyon Kurulu”nun çalışmaları kapsamında tüm kurumlar harekete geçirildi. Devleti adeta ağ gibi saran örgütün kamu kurumlarına yerleştirdiği kripto elemanları tespit ediliyor.


17/25 sonrası kamufle oldular

Devlet kurumlarında şimdiye kadar kamufle olmayı başarmış ve 17/25 Aralık darbe girişiminin ardından da paralel yapı karşıtı bir role bürünen bu kişilerin ise daha çok imam seviyesindeki örgüt mensupları olduğu belirtildi. Bu kapsamda, 8 bin 100 kişi hakkında güvenlik soruşturması başlatıldığı öğrenildi.

Kripto yöneticiler tespit edildi

8 bin 100 şüpheliden şu ana kadar bin 800 kişi hakkındaki güvenlik soruşturmasının tamamlandığı öğrenildi. Soruşturması tamamlanan bu kişilerin yönetici/talimat veren pozisyonunda olduğu belirtildi. Diğerleri hakkındaki soruşturmanın ise hız kesmeden devam ettiği ifade edildi. Güvenlik soruşturması yürütülen örgüt mensuplarının sayısının en fazla olduğu kurumların başında Milli Eğitim Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığının yer aldığı öğrenildi.

Gizlenmek için örgüt mensuplarının personel kayıtlarını sildiler

Öte yandan, devlet kurumlarına sızmış FETÖ/PDY üyelerine yönelik olarak şu ana kadar hiçbir işlem yapılmamasıyla ilgili eleştiriler yapılıyor. Bunun, örgütün söz konusu kurumlardaki personelden sorumlu birimleri ele geçirmesinden kaynaklandığı belirtildi. Bu birimlerde görevli FETÖ/PDY mensuplarının, kurumlardaki örgüt üyeleriyle ilgili CV bilgilerini sildiği, bu nedenle de örgüt üyelerini belirlemede güçlük çekildiği kaydedildi.

FETÖ/PDY’nin üssü Almanya ve İngiltere

Fetullahçı Terör Örgütüne yönelik olarak tüm Türkiye’de operasyon için düğmeye basılmasının ardından, örgütün önemli isimleri tek tek yurt dışına kaçtı. Yönetici düzeyindeki bu isimlerin daha çok örgütün merkezi olarak gösterilen Almanya/Frankfurt’a kaçtığı belirlendi. Bugüne kadar 141 üst düzey ismin buraya kaçtığı tespit edildi. Ayrıca bu isimlerin oturma izinlerinin ise Frankfurt’ta kurulan bir şirket üzerine aldıkları öğrenildi.

Oturma iznini örgüt çıkarıyor

Örgüt mensuplarının tercih ettiği ikinci ülke ise İngiltere. Buraya da şu ana kadar 102 üst düzey ismin kaçtığı ve Frankfurt’ta olduğu gibi kurulan bir şirket üzerine oturma izni çıkarttıkları belirlendi. İsveç’te de bu sayının 21 olduğu öğrenildi. Öte yandan, ABD’ye kaçan birçok üst düzey imamın da Almanya üzerinden geçtiği belirlendi.

Örgütün arşivi Kanada ve ABD’de

Tüm kurumları dizayn etmek ve devleti ele geçirmek için yıllarca hukuksuz dinlemelere imza atan, insanların görüntülerini çeken, kumpas kuran, devletin hafızasını ele geçiren FETÖ/PDY’nin arşivini tuttuğu yere ilişkin de önemli bilgilere ulaşıldı. Buna göre, paralel ihanet çetesinin arşivini tuttuğu iki yer olduğu, bunlardan birisinin ABD’nin Philadelphia eyaleti, diğerinin ise Kanada’nın Vancouver eyaleti olduğu öğrenildi.

Gülen'in iade dosyası hazır

Fetullahçı Terör Örgütü'nün bir numarası olan firari Fetullah Gülen, ABD’nin Pensilvanya şehrinde yaşıyor. Hakkında defalarca kırmızı bülten hazırlanan Gülen’in iade edilmesi için çalışma yapılıyor. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ana dosyası kapsamında, hakkında yoklukta tutuklama kararı bulunan Gülen’in ABD’den iadesine ilişkin kapsamlı dosya hazırladı. Gülen’in, “Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik, iftira, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama, zimmet, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kaydedilmesi, özel hayatın gizliliğini ihlal ile kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek” suçlarını işlediği belirtilen iade evrakında, çarpıcı bilgiler yer aldı.

26 Mayıs 2016 Perşembe

Telefon Bulgaristan’dan, Yazılım ise Kuzey Kore’den...


Paralel Yapı üyeleri teknik takibe karşı, telefonlarını ve SIM kartlarını Bulgaristan gibi ülkelerden getirip Kuzey Kore ürünü ‘Wickr Me’ mesaj programını kullanıyor.

FETÖ/PDY mensuplarının haberleşme için Türkiye’de IMEI kaydı olmayan ve genellikle Bulgaristan'dan getirilen telefon ve SIM kartları tercih ettiği ortaya çıktı. Örgüt üyelerinin bir diğer iletişim kanalı ise Kuzey Kore’de geliştirilen “Wickr Me” adlı mesajlaşma programı. 17/25 Aralık darbe girişiminden sonra, Paralel Yapı mensuplarının kritik dönemlerde nasıl haberleştikleri, takibe takılmadan istihbarat paylaşımı yaptıkları gibi birçok konu kapsamlı şekilde araştırılıyordu.

4 ay kayıtsız kullanılıyor

Örgüt elemanlarının cep telefonlarından haberleşirken daha çok “Wickr Me” adlı mesajlaşma programını kullandıkları belirlendi. Cep telefonlarına rahatlıkla indirilebilen bu sistem, mesajlaşmaları kriptolu hale getiriyor. Uçtan uca şifrelenen ve kendisini yok eden mesajların dışarıdan takip edilmesi zor. Programın Kuzey Kore’de geliştirilmiş olması, mesajlaşma sisteminin istihbarat birimleri tarafından kırılmasını da zorlaştırıyor. Çünkü Kuzey Kore’de istihbarat birimiyle işbirliği yapılamadığı için birçok ülke bu program üzerinden yapılan mesajlaşmalara ulaşamıyor.

Paralel Yapı’nın operasyonel elemanlarının Türkiye içinde yaptıkları konuşmalarda da daha çok yurtdışından getirilmiş telefonları kullandıkları belirlendi. Bunun nedeninin de yurt ışından getirilen telefonların IMEI kayıtlarının Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunda (BTK) olmaması. Yurtdışından alınmış bir telefon 4 ay boyunca Türkiye’de BTK’ya kaydı yapılmadan kullanılabiliyor. Paralel Yapı elemanları da, IMEI numarası üzerinden yapılabilecek telefon dinlemelerine yakalanmamak için, kaydı olmayan telefonları kullanıyor. Telefonların da daha çok Bulgaristan’dan alınarak Türkiye'ye getirildiği belirlendi.

Yabancı GSM operatörü...

Mesajlaşma programı olarak Wickr Me’yi kullanan, telefonu da Bulgaristan’dan alan örgüt elemanları, telefonun içine taktıkları SIM kartı da yine yurtdışından getirtiyor. Türkiye’de hizmet veren GSM operatörleri yerine Bulgaristan başta olmak üzere komşu ülkelerden alınmış telefon hatları kullanılıyor. Böylelikle Paralel Yapı mensuplarının telefonlarının IMEI numarası üzerinden ve kullandıkları SIM kart üzerinden teknik takibe alınmasını zorlaşıyor.

Uçtan uca şifreleme

Güvenli ve gizli mesajlaşmalar için birçok program bulunuyor; ancak bu programların güvenlik seviyesi “uçtan uca şifreleme” özelliği olup olmamasıyla ölçülüyor. Wickr Me isimli mesajlaşma programı da “uçtan uca şifreleme” özelliğini ön plana çıkarıyor. Yani iki kişi Wickr Me programı ile mesajlaşmaya başladıklarında, bu sohbet için sistem otomatik olarak kripto (şifre) oluşturarak, yazışmaları korumaya alıyor. Her yeni sohbet için sistem yeni bir kripto oluşuyor. Bu nedenle sohbete erişebilmek için her yazışmada yeniden oluşan kriptoların kırılması gerekiyor.

Kripto Paralel’de Sınırsız İtaat Şartı


İstihbarat birimlerinin bilgi notuna göre FETÖ/PDY, kripto olarak belirlenecek kişileri 8 madde halinde sıralanan esaslara göre seçiyor. Kripto elemanlar, deşifre olmamak adına gerekirse Paralel Yapı’ya müzahir devlet görevlilerince adli değil; ama idari soruşturmalardan bile geçiriliyor. Bilgi notuna göre kripto FETÖ/PDY elemanları gerekirse “alttan sarkan bıyıklı takımı” dedikleri ülkücüler ile irtibatlarını güçlü tutuyor ve hatta onların yanında Paralel Yapı aleyhine konuşabiliyor.

Kod isimler

Kripto eleman olarak Polis Akademisinde her devreden Türkiye çapında en az 3 kişi belirleniyor. Bu kişilerden her ay himmet alınıyor. Himmetin, emniyet müdürü için 1000 TL ile 1500 TL arasında değiştiği belirtiliyor. Bilgi notunda, kripto elemanların kendilerini gizlemeleri için örneğin, iddia oynamaları, gerekirse “menfi hayata müsait” işler yapmaları da teşvik ediliyor. Kripto elemanların seçileceği iller arasında sırasıyla İstanbul, Ankara, Kayseri, İzmir, Konya, Gaziantep, Samsun, Antalya ve Sakarya yer alıyor. Kripto FETÖ/PDY yapılanmasıyla ilgili bilgi notunda gizli tanıkların verdiği ifadelere dayanarak kripto elemanların kurye haberleşmelerine ilişkin önemli ayrıntılar da yer alıyor. Buna göre örgüt yöneticilerinin kendi aralarındaki kurye haberleşmelerinde kısaltma veya şifre kullanılıyor. Mesela “Sry-al” ifadesinde Sry, Sakarya’yı, “al” ifadesi ise kripto elemanın isminin baş harflerini ifade ediyor. Bazen de kripto elemanın emniyetteki devresi ve sivil kodu üzerinden şifreleme yapılıyor.

Kripto sisteminin örgüt kadrolarının saf dışı bırakılması durumunda devreye sokulabilecek bir B planı olduğu belirtilen bilgi notunda “Kripto projesi, cemaatin en büyük başarısı” diye nitelendiriliyor. Bilgi notuna göre kripto elemanlar Polis Akademisinden 1988 yılından sonra mezun olanlardan seçiliyor. Kripto elemanların seçiminde “itaatte sorgulama yapmayan ve fedakârlıkta nefsini ayaklar altına alabilenlere” öncelik veriliyor. Bilgi notunda, halen cezaevinde olan Paralel Yapı'ya mensup polis şeflerinin kullandığı kod isimlerden de söz ediliyor. Buna göre Ali Fuat Yılmazer “Şevket”, Erol Demirhan ise “Şuayip” kod adını kullanıyordu.

Devlet içindeki yedek elemanlar

İstihbarat bilgi notunda kripto elemanlar hakkında şu bilgiler var: “2008’de devlet içinde bir ünitenin (üniteden kasıt genellikle MİT’tir, bazen de ilgili kurumun bir birimi) cemaatin mali faaliyetleri ile ilgili bir çalışma yaptı. Bu çalışma ileri boyutlara ulaşılırsa cemaatin bu olaya müdahale etmesinin mümkün olamayacağını düşünen örgüt buna karşı bir savunma mekanizması geliştirdi. Bu çalışmanın genel adı hizmet içi kripto yapılanmasıdır. Çalışmanın esası, belirli illerde ve birimlerde bazı personelin pasifize edilip ilerleyen dönemlerde yedek olarak tutulmasıdır.”