3 Ekim 2020 Cumartesi

Fenalık Uzmanı FETÖ'den “Devrilmeyecek Ağaç Yoktur!” Düsturlu Mobbing Talimatnamesi

İzmir'de FETÖ'nün Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK) sızan rütbeli mensuplarına yönelik soruşturma kapsamında haklarında dava açılan 8 sanıkla ilgili iddianamede FETÖ mensubu olmayan subay ve adaylarının TSK'dan atılmaları ve ayrılmalarını sağlayacak yöntemlerin bir talimatname altında toplandığına dikkat çekildi.

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma kapsamında 8 şüpheli hakkında hazırlanan ve 27 mağdur-müştekinin yer aldığı iddianamede sanıkların “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan cezalandırılması talep edildi.

FETÖ'nün TSK'ya sızma ve tamamen ele geçirme hedef ve stratejisi doğrultusunda örgüt mensubu subaylar ve adayları tarafından örgüt mensubu olmayanlara karşı gerçekleştirilen baskı, mobbing, yıldırma, taciz, kötü muamele, iftira, şantaj, tehdit ve işkenceye varan uygulamaları konu alan soruşturmanın sonunda düzenlenen iddianame, dikkati çekici detaylar içeriyor.

Soruşturmanın dayanağını ise Ankara'daki Kara Harp Okulu darbe girişimi davasında çarptırıldığı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası onanan eski albay Erdoğan Kurt'un el konulan ve incelenen bilgisayarında oluşturulmuş bir belge oluşturdu.

Erdoğan Kurt'un bilgisayarında rastlanan belgede Kara Harp Okulunda FETÖ'den olmayan hedef personelin nasıl okuldan uzaklaştırılacağı ile ilgili talimatname ve emirlerin bulunduğuna işaret edilen iddianamede, şunlar kaydedildi:

Silahlı terör örgütünün ve TSK içerisine sızdırdığı hain mensuplarının, hiçbir insani ve ahlaki değer gözetmeksizin, kendilerinden olmayan, vatanı ve milleti için canını vermeye hazır, dürüst, namuslu, cesur ve başarılı birer Türk subayı olan ve olmayı hedefleyen şerefli vatan evlatlarına karşı, Türk Silahlı Kuvvetlerinden kendiliklerinden ayrılmalarını veya atılmalarını sağlamak amacıyla gerçekleştirecekleri her türlü hain, sinsi, ahlaksız ve kuralsız eylem ve yöntemlere yer verildiği görülmektedir.

İddianamede talimatnamenin içeriğine dair şu ifadeler yer aldı:

DEVRİLMEYECEK HİÇBİR AĞAÇ YOKTUR!

Şekillendirme yönteminde kanunun etkili olarak uygulanması ve sonuç alınabilmesi için amirlerimiz tarafından elverişli bir yönetim iklimi oluşturulmalıdır. Bu hususu açmak gerekirse, 'devrilmeyecek hiçbir ağaç yoktur.' Amir, öncelikle emir komuta ettiği personeli küçük büyük ayırt etmeden tam olarak tanıyacak, hedefteki personele yoğunlaşacaktır. 

Hedef personel, ne kadar disiplinli gözükürse gözüksün, dikkatli bir takip sonucu eksiklikleri, zafiyetleri kolayca tespit edilebilir. Eğer amir, kararlı bir tavır sergilerse, ilk darbede hedef personel sarsılacaktır. Diğer bir ifade ile hedef yumuşatılmış olacaktır. Baskının sürdürülmesi ile birlikte hedef personel daha fazla hata yapacaktır.

Amirin bir görevi de ast amirleri disiplin tesisi konusunda eğitmektir. Ast amir, müspet bir kişi ise bazen havuç bazen sopa ile hedef personel hakkında işlem yapmasını sağlamalıdır. Eğer ast amir, menfi bir kişi ise ona karşı da zor kullanarak, (tabiri caizse) iti ite kırdırmalıdır.

Sistemin yürümesi için hiç kimse vazgeçilmez değildir. Amir “bu kişi benim işime çok yarıyor. Bu kişi olmazsa bu iş çöker” yanılgısına düşmemelidir. TSK'da herkesin ve her işin bir alternatifi vardır. Amir herkesi yedekleyecek tedbir almak zorundadır. Bu düşünceden hareketle amirin hedef personelin TSK'dan ayrılması konusunda isteksiz bulunması son derece hatalı olacaktır.

Hedefteki personel ne kadar iyi olursa olsun gereksiz reklam edilmemeli ve parlatılmamalıdır. Bu tür hedefteki personele pasif görevler verilmelidir. Yaptığı hatalar üst amire karşı abartılarak anlatılmalıdır. Diğer taraftan hedefteki personel zaten disiplinsizse bu kişi, üst amir ile karşı karşıya getirilmelidir.

“KURBAĞA YAKALAYIP KURBAĞAYA EV YAPTIRIYORLARDI.”

İddianamede, talimatnamede verilen yöntemlerle TSK'dan uzaklaştırılan müşteki ve mağdurların yaşadıklarına ilişkin ifadeleri de dikkati çekti.

Askeri lise öğrencisi M.B., Maltepe Askeri Lisesinde eğitim programında olmayan eğitimlere tabi tutulduklarını belirterek, “Bizi şok mangasına almayan bir tabur abimiz görevden alındı. Fazla nöbet, usule aykırı spor, gereksiz cezalar, ekşili köfte tenceresi içerisinde kaç adet ekşili köfte olduğunun sayılması gibi... Bu konudan yüzbaşı benim savunmamı almıştır.” şeklinde ifade verdi.

Soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan G.Y. ise şunları kaydetti:

“2013 yılında İzmir Menteş'e okulumuzun eğitim programı kapsamında intibak eğitimi almak amacıyla gittik. Burada askeri liseden mezun olan bir kısım öğrencilere farklı muamele yapıldığını gördüm ve duydum. Bu arkadaşlara çanta boşalttırıp geri doldurma, çadır kurup tekrar bozdurma, çöp ve taş toplama, uzun süre kağıda örnek veriyorum bin tane 'Bir daha emirlere itaat edeceğim.' şeklinde yazı yazdırma, şınav çektirme gibi şeyler yapıyorlardı. Bu muameleye maruz kalan arkadaşlarımıza 'şokçu' deniliyordu.”

Soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan A.E de “Menteş askeri kampında şınav, mekik, sürünme, komando dansı, sürekli selam verme, tekmil verme, parke taşlarını saydırmak, kurbağa yakalayıp kurbağaya ev yaptırma şeklinde iğrenç şeyler yaptırıyorlardı.” dedi.

“SAĞ AYAĞA SPOR AYAKKABI, SOL AYAĞA BOT GİYDİRDİLER!”

S.I. ise askeri lisede kendisiyle uğraşıldığını belirterek, “Her seferinde başka kıyafeti giymemizi istediler ve en son kıyafetlerden bir kombin yaparak sağ ayağa spor ayakkabı, sol ayağa bot başımıza harici şapka gibi bunları giymemizi istediler ve bunları defalarca tekrarladılar. Her giyinip gittiğimizde bizlere hakaretler ettiler. 'Sizden asker olmaz şunun kıyafetine bak, kendisi gibi, ne zaman adam olacaksınız' şeklinde cümleler kuruyorlardı.” ifadelerini kullandı.

Baskı ve tehdit nedeniyle askeri okuldan ayrılan müşteki H.K. da ifadesinde “bal tuzağı taktiği”ne dikkati çekti.

Maltepe Askeri Lisesinde 2. sınıfa geçtiğinde Kara Harp Okulu, EDOK Komutanlığı ve Okullar Komutanlığından gelen emirlerin yazılı olduğu bir defter olan “tabur emir defteri sorumlusu” seçildiğini aktaran H.K, şunları anlattı:

“Gelen emirleri arşivliyordum, bazı emirlerin orijinallerinin zamanla kaybolduklarına şahit olup bu konuda şikayet dilekçesi verdim. Kaybolan emirlerden bir tanesi bazı öğrencilerin telefon numaralarının EDOK Komutanlığından bizzat istenmesiydi. Zaman içinde kaybolan emirde istenen telefon numaraları olan arkadaşların yüz yüze tanışmadıkları kızlardan mesaj ve arama aldıklarını fark edince durumun ciddi olabileceğini düşünüp üstlerime bu konuda bilgi verdim.”

Aklına askeri lise yıllarında geleceği parlak görülen öğrencilerin seçilerek “bal tuzağına” düşürülmeleri ihtimali geldiğini kaydeden H.K. ifadesini şöyle sürdürdü:

BAL TUZAĞI TAKTİĞİYLE ŞANTAJ

“Bal tuzağı, öğrencilik yıllarında gelecek vaat eden öğrencilerin erken yaşlarda bayanlar ve erkeklerle arkadaşlık kurdurulup belirli mevkilere gelmesini sağlayıp özel hayatları şantaj unsuru olarak kullanarak istedikleri doğrultuda yönlendirme planıdır. Kaybolan emri fark edince ve arkadaşlarımın durumlarından şüphelenince sıralı komutanlarıma durum hakkında bilgi verdim, gereğinin yapılacağını söyleyip bu konudan kimseye bahsetmememi istediler.”

HARBİYELİNİN BABASINA MEKTUBU İDDİANAMEDE YER ALDI

Şok mangası eğitimine katılan bir Harbiyelinin babasına yazdığı mektupta ise şunlar yer aldı:

“Baba inan, burası normal bir harp okulu eğitim kampı değil. Sanki düşman esir kampı. 'Askeri eğitim ağır olur' diyeceksin ama bu eğitim sadece bir kısım öğrenciye uygulanıyor. Geldiğimiz ilk gün benimle beraber 50 kişiyi şok mangası denilen bir gruba ayırdılar. Bu şok mangasındakilerin benim dışımda hemen hepsi askeri lise kaynaklı. Diğerleri normal eğitime giderken bizi ayırıp işkence eğitimi yaptırıyorlar. Evet, işkence, çünkü normal askeri eğitimle ilgili değil yapılanlar. Bak civardakilere, benim kadar zayıflayan var mı ? Bizi bir takım komutanı alıyor, sabahtan akşama kadar, yat, kalk, komando dansı, şınav, koşu. Hiç durmadan bayılıncaya kadar yaptırılıyor. Domuz pisliğinde süründürme şeklinde yapılan bir eğitim. Başkaca bir şey de yaptırılmıyor akşam oluyor, normal eğitim yapanlar istirahate çekiliyor, bizi bu sefer gündüz istirahat eden başka bir takım komutanı alıyor. O da sabaha kadar benzer şeyleri yaptırıyor. Bazen saat 4'te bazen biraz daha geç saatte bırakılıyoruz. İki saat istirahat sonrası yeniden aynı işkence devam ediyor.”

Kaynak: AA

29 Temmuz 2020 Çarşamba

FETÖ’den İşkenceye Fetva: Kul Hakkı Sayılmaz!

FETÖ’nün İzmir Menteş’te bulunan askerî kampında uygulanan işkence ve şok mangaları için bin sayfalık iddianame hazırlandı. Darbeci Albay Erdoğan Kurt’un bilgisayarından çıkan notlarda, FETÖ’cü olmayan öğrencilere işkencenin “kul hakkına girmediği” belirtiliyor. Soruşturmada, işkenceye maruz kalmış 769 mağdur ifade verdi.



İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ’nün TSK’daki rütbeli üyeleri tarafından Menteş Askerî kampındaki askerî öğrencilere işkence ve şok mangalarına maruz bırakan şüphelilerle ilgili soruşturma tamamlandı. Hazırlanan iddianamede 27 eski askeri öğrenci mağdur ve müşteki konumunda bulunurken, Menteş kampında görevli Yüzbaşı Selçuk Sami, Yüzbaşı Mehmet Ayhan Demirtaş, askerî öğrenciler Enes Yavuz, Enes Yıldırım, Hüseyin Koca, Selami Öztürk, Sinan Altıntop dahil 8 isim şüpheli olarak yer aldı. 8 şüphelinin de “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmaları talep edildi.

İFTİRALARLA DESTEK OLDULAR

1.007 sayfalık iddianame, gönderildiği İzmir 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Şüpheli askerî öğrencilerin, o dönem örgüt üyesi olmayan öğrenciler hakkında iftiraya varan söylemlerde ve ifadelerde bulunarak örgütün askeri okullardaki yapılanmasına katkı sağladıkları belirtiliyor. Soruşturma kapsamında işkence ve şok mangasına maruz kalmış 769 mağdura ait ifade ve tutanaklar tek tek incelendi.

252 İŞKENCECİ YARGILANIYOR

İfadelerde ismi geçen toplam 252 şüpheli eski rütbelinin, hâlihazırda farklı il başsavcılıkları ve mahkemelerinde FETÖ iltisakları nedeniyle haklarında dava ve soruşturmalar bulunuyor. Bu şüphelilerle ilgili dosyaların ilgili başsavcılıklara ve mahkemelere gönderildiği öğrenildi.

DARBECİ ALBAY’IN İŞKENCE REHBERİ

İddianamede Kara Harp Okulunda bir dönem Anafartalar Tabur Komutanlığında görevli eski Albay Erdoğan Kurt’un bilgisayarında ele geçirilen belgeye ait içerikler de iddianamede yer aldı. Kurt, 15 Temmuz darbe girişimi tarihinde Siirt’te görevli olmasına rağmen Ankara’ya gelerek Kara Harp Okulu öğrencilerini Genelkurmay Başkanlığı binasına helikopterlerle götürdü. Kurt, bu öğrencileri sivil halka karşı kullanması nedeniyle tutuklu yargılanıyor.

DİSİPLİN KANUNUNU OKUSUNLAR

Kurt’un bilgisayarından ele geçirilen belgelerde örgüt üyesi olmayan askeri öğrencilere uygulanacak olan sistematik işkenceler, uygulayacak olan rütbeli FETÖ’cülere tek tek öneriliyor. İşkence uygulayacak rütbeli amirlere kul hakkı yediklerine ilişkin kendi içlerinde herhangi bir öz eleştiriye kapılmamaları tavsiye ediliyor. Belgede ayrıca “Sivil ve asker tüm amirlerimiz yeni disiplin kanununu okumalı. Yapılan işlemlerin çetelesi tutulmalıdır.” ibareleriyle mahrem imamların da TSK içerisindeki disiplin kanunlarını öğrenmeleri ve örgüt üyesi olmayan askerî öğrencilerin buradaki bilgilerle daha rahat mobbing uygulanabileceği vurgulanıyor.

İLK DARBEDE SARSILACAKLARDIR

Belgede yer alan tavsiyelerden bazıları: “Hedef personel ne kadar disiplinli gözükürse gözüksün, dikkatli bir takip sonucu eksiklikleri, zafiyetleri kolayca tespit edilebilir. Eğer amir kararlı bir tavır sergilerse, ilk darbede hedef personel sarsılacaktır.”

ONURUNU KIRIN!

Hedef personele gömleğinin yakası yağlı diye uygun ortamda ceza vermek bu kişinin onurunu kırarak, sıfırlayacaktır. Hedef personele takdir verme alışkanlığından vazgeçilmelidir. Amirlerimizin bir kısmı ise geçmişte yaşananlardan hiç ders almayarak, “Aman ekmeğinden etmeyeyim, çoluğu çocuğu var” anlayışından hareketle hatalı bir “kul hakkı” anlayışı ile koskoca bir “milletin hakkını” yemek durumunda kalabilirler.

YURTTA SULH CİHANDA SULH’U TAKİP EDELİM

Hedef personel hiçbir suretle, tam sicil, ödül, yüksek lisans, doktora, akademi gibi kazanımlardan birini elde ederek süzgeçten geçmemelidir. Türkiye Cumhuriyetinin sistem kurucusu olabilmesi için gereken şart Atatürk’ün veciz bir şekilde ifade ettiği “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesinin titizlikle takip edilmesidir.

Kaynak: Yenişafak

20 Haziran 2020 Cumartesi

Genelkurmay İstihbarat Başkanının Emir Astsubayı da FETÖ'cü Çıktı!

TSK’nın en kritik birimlerinden Genelkurmay İstihbarat’ın başındaki Tümgeneral Ali Serin’in Emir Astsubayı M.K., FETÖ’cü çıktı. Malatya'da yürütülen kripto FETÖ'cülere yönelik soruşturma kapsamında deşifre olan M.K., Ankara'da kaldığı lojmanda gözaltına alındı. M.K.yı FETÖ'den işlem gören bir başka astsubay fotoğraflarından teşhis etti. İtirafçı asker, M.K. ile 2006-2013 yılları arasında aynı sohbet grubunda olduklarını söyledi. 2019 YAŞ kararıyla İstihbarat Başkanı olan Serin'in emir astsubayı M.K.nın bağlantıları araştırılıyor.



Türk Silahlı Kuvvetlerindeki (TSK) kripto FETÖ’cülerin deşifresine yönelik soruşturmalar tüm hızıyla sürerken, operasyonlar en kritik görevdeki komutanların yakınındaki isimlere uzanmaya devam ediyor. Son olarak, Malatya Cumhuriyet Başsavcılığınca TSK’daki kripto FETÖ’cülerin deşifresine yönelik yürütülen soruşturmaya, hâlen Genelkurmay İstihbarat Başkanı olan Tümgeneral Ali Serin’in emir astsubaylığı görevini yürüten Astsubay Kıdemli Başçavuş M.K. takıldı. Savcılık, FETÖ’cü olduğunu tespit ettiği M.K. hakkında, “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçundan yakalama kararı çıkardı. Bunun üzerine polis ekipleri, M.K.’nın gözaltına alınması için harekete geçti. Şüpheli emir astsubayı, Ankara’da kaldığı lojmanda gözaltına alındı. M.K. daha sonra Malatya’ya götürüldü. Şüphelinin Emniyet’teki sorgusunun ardından adliyeye sevk edileceği öğrenildi.

GRUBUNDAKİ ASTSUBAY DA TEŞHİS ETTİ

Soruşturma kapsamında, yine FETÖ’den işlem gören bir astsubayın şüpheli M.K.’yi fotoğraflarından teşhis ettiği öğrenildi. Alınan bilgiye göre, söz konusu itirafçı asker, M.K. ile 2006-2013 yılları arasında aynı sohbet grubunda olduklarını belirtti.

BAĞLANTILARI ARAŞTIRILIYOR

TSK’nın en kritik birimi olarak nitelendirilen Genelkurmay İstihbarat Başkanı’nın en yakınındaki isimlerden birisi olan M.K.’nın bağlantıları mercek altına alındı. Savcılık, şüphelinin geçmiş dönemlerde aldığı görevleri, telefon irtibatlarını ve kimlerle bağlantılı olduğunu araştırıyor.

KRİTİK GÖREVLERİNDE YANINDAYDI

Şüpheli M.K.’nın, emir astsubaylığını yaptığı Tümgeneral Ali Serin, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı görevine getirildi. Serin, 2019 Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla da Genelkurmay İstihbarat Başkanı oldu. Şüpheli M.K.’nın, Serin’in söz konusu kritik görevleri üstlendiği bu dönemlerde emir astsubaylığını yaptığı öğrenildi.

HÂLÂ EN KRİTİK GÖREVDELER

Türlü oyun ve kumpaslarla TSK’daki mensuplarının önünü açan FETÖ’nün, özel kalem müdürlüğü ve yaverlik gibi kritik pozisyonları da ele geçirdiği ortaya çıkmıştı. 15 Temmuz Darbe Girişimi'nde de komuta kademesindeki birçok emir subay ve astsubayının FETÖ’cü olduğu anlaşılmıştı. Söz konusu FETÖ’cüler darbe girişimi sırasında da kritik görevler üstlenmişti. Son günlerde peş peşe gerçekleştirilen operasyonlar, kripto FETÖ’cülerin hâlâ kritik görevlerde olduğunu ortaya koydu.

İZMİR'DE İKİNCİ ÖZTÜRK VAKASI

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı ile Millî İstihbarat Teşkilatı koordinesindeki çalışmalar sonucunda Ege Ordu Komutanı Korgeneral Ali Sivri’nin emir subaylığı görevini yürüten binbaşı Fevzi Öztürk de FETÖ’cü çıkmıştı. Bu tespit üzerine tutuklanan Öztürk hakkında, geçtiğimiz günlerde “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçundan 15 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı. Öztürk, Sivri’nin 4. Kolordu ve Ankara Garnizon Komutanlığı ve Ege Ordu Komutanlığı görevleri de dahil 4 yıldır emir subaylığını yapıyordu.

DARBECİ GENERALİN EMİR ASTSUBAYI DA YAKALANMIŞTI

Yine darbeci eski tümgeneral Haluk Şahar’ın emir astsubaylığını yapan Engin Yıldız da geçtiğimiz günlerde Konya’da gözaltına alınmıştı. Üstçavuş Engin Yıldız, Şahar’dan sonra Konya 3. Ana Jet Üs Komutanlığına atanan emekli Tuğgeneral Ergün Eskici’nin de emir astsubaylığını yapmıştı.

Kaynak: Yenişafak

27 Mart 2020 Cuma

FETÖ Kumpasıyla Hayatı Karardı

Eyüpsultan’daki bir okulda FETÖ’nün faaliyetlerine izin vermeyen müdür yardımcısı M.Ş.ye 6 öğrenci, FETÖ’cü öğretmenlerin yönlendirmesiyle “taciz” iftirası attı. Kumpası çeviren öğretmenler, soruşturmayı yürüten savcı, yargılamayı yapan hâkim ve adli tıpçı da FETÖ’cü çıktı. Şikayetçiler “İftira attık!” dedi ama o hâlâ ceza evinde...



İstanbul Eyüpsultan’daki bir okulda FETÖ’cü öğretmenlerin faaliyetlerine izin vermeyen müdür yardımcısı M.Ş.nin hayatı karardı. 6 öğrenci, FETÖ’cü öğretmenlerin yönlendirmesiyle M.Ş.ye “taciz” iftirası attı. FETÖ’cü savcının açtığı davaya yine örgüt üyesi hâkimler baktı. Öğrencilerle ilgili raporları hazırlayan Adli Tıpçılar da FETÖ’cü çıktı. Yargılama sırasında çocuklar “yalan söyledik” diye itirafta bulundu ama hâkimler duruşmada dinleme gereği bile duymadan müdür yardımcısını 18,5 yıl hapisle cezalandırdı. Dosya, iki üyesi FETÖ’den işlem görmüş Yargıtay dairesince de onandı. 5 yılı aşkın süredir ceza evinde bulunan M.Ş. şimdi adaleti sağlayacak bir makam arıyor.

HAKİM DİNLEMEDİ BİLE

Kumpasın hikayesi 2009 yılına uzanıyor. Eyüpsultan’daki bir okulda müdür yardımcısı olarak görev yapan öğretmen M.Ş. okul içerisindeki FETÖ yapılanmasına karşı çıktığı ve terörist başı Fetullah Gülen’i kötüleyen ifadeler kullandığı için örgüt üyesi öğretmenler tarafından kıskaç altına alındı. Okuldaki FETÖ ağını genişletmek isteyen öğretmenler, kız öğrencileri kullanarak M.Ş.ye kumpas kurdu. Bu kişiler, özel ilgilendikleri bazı öğrencilerin M.Ş. hakkında ‘basit cinsel istismar’ iddiasıyla suç duyurusunda bulunmalarını sağladı. Okul içerisinde ceza almaktan korkan ve 2009 yılında 15 yaşının altında olan 6 öğrenci, olayın 2007 yılında gerçekleştiğini belirterek M.Ş. hakkında şikayette bulundu. Suç duyurusunun ardından M.Ş. hakkında 2010 yılında iddianame hazırlandı. Duruşmaya katılan okul müdürü, okul aile birliği başkanı, öğretmenler ve velilerden oluşan 18 kişi, verdikleri ifadelerde ‘böyle bir şeyin mümkün olmayacağını” belirterek M.Ş. lehine tanıklık etti.

Görülen son duruşmada iddiaların sahibi olan ve mağdur sıfatıyla yer alan 4 kişi mahkemeye gelerek konuşmak istediklerini mahkeme başkanına iletti. Ancak mahkeme başkanı mağdur sıfatıyla yer alan kişilerin konuşmasına izin vermedi. Bunun üzerine öğrenciler, “Biz buraya konuşmaya geldik konuşturmadınız. Biz M.Ş.ye iftira attık!” şeklinde beyanda bulundu. Mahkeme başkanı “O zaman yazılı olarak ifade verin.” şeklinde cevap verdi. Duruşmadan sonra mağdur sıfatıyla yer alan kişiler iftira attıklarına ilişkin dilekçeleri mahkeme başkanına iletti. Müştekilerin açıkça M.Ş.ye iftira attıklarını beyan etmesi üzerine yargılanmanın yenilenmesi talebinde bulunuldu. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi “yargılanmanın yenilenmesi koşullarının bulunmadığı” gerekçesiyle yeniden yargılamayı reddetti.

HEPSİ FETÖ’CÜ ÇIKTI!

Sürecin sonunda 2014 Aralık ayında öğretmen M.Ş. 18,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sonraki yıllarda FETÖ’ye yönelik soruşturmalar kapsamında M.Ş.ye kumpas kuran ve aynı okulda bulunan 5 öğretmen 01 Eylül 2016 tarihinde 672 sayılı KHK kapsamında meslekten atıldı. Yine M.Ş. davasına bakan İstanbul 7. Ağır Ceva Savcısı Mehmet Murat Dalkuş meslekten ihraç edilerek 22 Ekim 2019 tarihinde tutuklandı. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Şenol Öztürk de meslekten atıldı. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Yakup Hakan Günay firar etti ve hakkında kırmızı bülten çıkartıldı. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Sadettin Avcı ise 2016 yılında tutuklandı. Duruşma sürecinde Adli Tıp Kurumu’nda “Bu çocukların ruh sağlığı bozulmuştur” şeklinde rapor veren heyet üyelerinin bir kısmı FETÖ üyesi oldukları ortaya çıkınca görevden ihraç edilip tutuklandı. Raporda imzası bulunan 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu Başkanı Prof. Hamdi Tutkun ve Adli Tıp Kurumu Başkanı Prof. Dr. Cengiz Haluk İnce tutuklandı.

“İFTİRA ATTIK” İTİRAFI İŞE YARAMADI

Sonraki aylarda müşteki kişiler ve velilerden oluşan bir grup, vicdani olarak rahatsız oldukları için M.Ş.nin iftiraya maruz kaldığını belirterek yerel mahkemeye dilekçe verdi. FETÖ üyelerinin adliyede cirit attığı o dönemde bu dilekçeler sonuçsuz kaldı. Öğrencilerin 2015 yılında İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına gönderdikleri dilekçelerde “M.Ş. tarafıma kesinlikle herhangi bir cinsel eylemde bulunmamıştır. Bir oyunun içine düştüm ve M.Ş.ye iftira attım. Çok pişman oldum, şikayetçi değilim.” denildi.

BAŞSAVCILIK İTİRAZ ETMELİ

Öğretmen M.Ş.nin yaşadığı mağduriyetin giderilmesi için harekete geçen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Mahkemesi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Muharrem Özen, 18 sayfalık bir mütalaa hazırladı. Mütalaanın sonuç kısmında, “Dosyadaki mağdurların ve mağdur velilerinin iftira attıklarını mahkemenin çeşitli aşamalarında yinelediklerini, sanığın üzerine atılı suçlamaları aslında gerçekleştirmediği belirtilmiştir. Alınmış bu hatalı karara karşı Ceza Mahkemesi Kanununun 308. maddesi çerçevesinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını itirazı neticesinde olağanüstü kanun yoluna başvurulabileceği sonuç ve kanaatine varılmıştır.” ifadesine yer verdi.

Kaynak: Yeni Şafak

18 Mart 2020 Çarşamba

Tedavisiz İllet: FETÖVİRÜS

Nedim Şener, Hürriyet'teki 18 Mart 2020 tarihli “FETÖVİRÜS” başlıklı köşe yazısında “FETÖ’cüler her koşulda ve zamanda şeytani ruha sahiptir. Onlarla herhangi bir konuda anlaşmak mümkün değil, onlarla savaşmak gerekir. Elbette koronavirüse karşı bir gün aşı bulunacak, hastalar da iyileşecek ama bünyesine FETÖVİRÜS girmiş bir kişinin tedavisi imkânsız! Çünkü bu FETÖVİRÜS, koronavirüs gibi akciğeri değil, beyni ele geçirmiş. Tedavisi mümkün değil.” diyerek fenalık fenomeni FETÖ'nün hemen her koşulda kaos çıkarma emelini ve FETÖ tehlikesini isabetle dile getiriyor. Şener'in yazısının ilgili bölümü şöyle:



DÜNYA koronavirüsün etkisi altında, yüz binlerce insan hasta, binlerce insan hayatını kaybetti. Etkilenmeyen kıta, ülke kalmadı neredeyse.

Dünya olağanüstü günler yaşıyor, toplumsal hayat durdu.

Hastalığın tedavisinin bulunamamış olması, hastalığın boyutlarının ne olacağı, çizilen karanlık senaryolar insanlarda kaosa, paniğe yol açıyor.

Türkiye, önlemlerini iki ay öncesinden aldığı için salgından aynı derecede etkilenmedi. Umarım, toplumun duyarlılığı ile vaka sayısı artmadan hastalığın etkisinden kurtuluruz.

Türkiye’de ilk vakanın açıklanmasından sonra yaşanan kısa süreli panik, yerini yavaş yavaş sağduyulu tutuma bırakıyor.

Ancak dünyada yaygın olan toplumsal paniğin Türkiye’de de belirtilerinin yaşanması bir başka virüsü tekrar canlandırdı. Adı: FETÖVİRÜS.

FETÖ’NÜN KAMPANYASI

Ne demek istediğim anlaşıldı sanıyorum, Fetullahçı Terör Örgütü’nün sosyal medya üzerinden yaratmaya çalıştığı kaos ortamından söz ediyorum.

İşin aslı, her koşulda kaos yaratmak, var olan kaosu büyütmek gibi amaçları olan FETÖ’cülerin, insan sağlığı ile ilgili bu küresel salgını örgüt amaçları için kullanacağını düşünmüştüm ama “Yapmazlar” diyordum. O nedenle yaptıklarında çok da şaşırtıcı olmadı. Soruları çalıp milyonlarca insanın hakkını yiyen, kumpas kuran, insan öldüren, darbeye girişen, vatanına ihanet edenlerden her kötülük beklenir zaten.

Birinci vakanın ortaya çıkmasıyla, FETÖ’cülerin ilk aklına gelen cezaevlerinde bulunan FETÖ’cüler oldu. Elbette Adalet Bakanlığı, cezaevlerindekilerin güvenliği ve sağlığı için gerekli tüm tedbirleri almakla yükümlü. Hatta hastalık bulaşmaması için dışarıdan ziyaretçilere de geçici yasak getirildi.

Ancak FETÖ’cülerin aklına gelen, örgüt üyelerinin tahliye edilmesi oldu.

SAHTE SES KAYITLARI

Sonra, kimliği belirsiz kişiler tarafından hazırlanan ses kayıtları ile hastalığın Türkiye’deki durumuyla ilgili yalanlar paylaşıldı. Devletin hasta sayısını gizlediğinden karantinaya alınanların açıklanandan fazla olduğuna kadar bir dizi yalan insanlara ulaştı. Bunlara inananlar çoktu zira bu konuda hepimize sorular soruldu. Ama kaosu tetiklemeye bu da yetmedi.

SAHTE DOKÜMAN YAPTILAR

Bu kez dezenformasyon, yalan ve algı operasyonlarına yöneldiler. Önceki gün FETÖ’cü bir hesaptan yayılan sahte bir belge, ne yapmak istediklerini ve bundan sonra da neler yapacaklarını göstermesi bakımından önemliydi.

Sağlık Bakanlığı antetli bir sahte dokümanda bir dizi yasakların alındığı iddia ediliyordu. Öyle ki, yetkili imzasından belgenin barkoduna, seri numarasına kadar her ayrıntıyı düşünmüşlerdi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın resmi yalanlamasına kadar birçok kişi bunu gerçek zannedip sosyal medya hesaplarından paylaştı. İşin ilginci, bu yalan belge WhatsApp üzerinden insanların telefonlarına kadar girdi. Neyse ki etkisi kısa sürdü.

KORONADAN TEHLİKELİ

Ancak her olayda olduğu gibi bunda da çıkarmamız gereken dersler var. Birincisi, FETÖ’cüler her koşulda ve zamanda şeytani ruha sahiptir. Onlarla herhangi bir konuda anlaşmak mümkün değil, onlarla savaşmak gerekir. Elbette, koronavirüse karşı bir gün aşı bulunacak, hastalar da iyileşecek ama bünyesine FETÖVİRÜS girmiş bir kişinin tedavisi imkânsız.

Çünkü bu FETÖVİRÜS, koronavirüs gibi akciğeri değil, beyni ele geçirmiş. Tedavisi mümkün değil.

Kaynak: Hürriyet

9 Mart 2020 Pazartesi

Gizli Tanıktan Şok İddialar: “Stadyumlar Kanla Dolacak!”

İzmir'de yakalanan ve FETÖ/PDY'nin üst düzey isimlerinden biri olan Yusuf Bekmezci'nin yargılandığı davada gizli tanık olarak dinlenen “Zaman” kod adlı kişi, Recep Tayyip Erdoğan'a, Başbakan iken birçok kez suikast girişiminde bulunduğunu söyledi. Gizli tanık, “Erdoğan'ın attan düştüğü gün, o ata çeşitli ilaçlar verdiler. Amaçları Erdoğan'ı attan düşürüp boynunun kırılmasıydı. Erdoğan için sıralı zehir kullandıklarını da biliyorum.” şeklinde konuştu.



İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY'nin Ege Bölgesi ve İzmir'deki ana finansörleri, tepe yöneticileri ve önde gelen iş insanlarıyla sözde imam-ağabeylerini konu alan soruşturma dosyası kapsamında aranan, FETÖ/PDY'nin sözde Karşıyaka eyalet imamı Akif Sarı'nın yeri Terörle Mücadele (TEM) Şube Müdürlüğü ekiplerince tespit edildi. Takibe alınan Sarı, Bornova'da örgütün sözde Çiğli eyalet imamı Fatih Mehmet Arslan ile buluştu. Bunun üzerine ekipler, Arslan'ı da takibe aldı. Yapılan takipte, Fatih Mehmet Arslan'ın yaklaşık 3 ay boyunca Çiğli'de bulunan lüks bir siteden yalnızca market alışverişi için dışarıya çıktığını belirledi. Aylar süren takibin ardından ekipler, eve operasyon düzenledi. Operasyonda, aynı soruşturma kapsamında aranan Yusuf Bekmezci, Sarı ve Arslan gözaltına alındı. 2016 yılından bu yana aranan Bekmezci'nin, örgüt elebaşı Gülen'in en yakınlarından biri olduğu ve “kadim abi-irşatçı” olarak nitelendirildiği tespit edildi. Bekmezci, 23 Ocak'ta, emniyetteki işlemlerinin tamamlanmasının ardından sevk edildiği Mahkemece tutuklandı.

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca, Yusuf Bekmezci hakkında, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan hazırlanan iddianame, İzmir 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Hakkında, “ağırlaştırılmış müebbet” istenen Bekmezci'nin, örgüt içinde sözde “kadim abi, irşatçı” gibi ifadelerle anıldığı, elebaşı Fetullah Gülen'e bizzat bağlı olan örgütün ilk mütevelli heyetinde yer aldığı ve 15 Temmuz 2016'daki hain darbe girişiminden sorumlu olduğu belirtildi. İddianamede, Bekmezci'nin, örgüt yapılanmasında il-bölge-ülke imamlarının dahi üstünde manevi bir konumda olduğu, polis kayıtlarına göre “Ege Bölgesi Alevi yapılanması sorumlusu” olarak bilindiği, ayrıca örgütle iltisaklı olan Türkiye'deki tüm vakıfların sorumlusu olduğuna dair bilgiler bulunduğu kaydedildi.

“TERÖR ÖRGÜTÜ MUSİBETİYLE HİÇ KARŞILAŞMADIM”

Bekmezci'nin yargılamasına bugün, İzmir 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlandı. Duruşmaya tutuklu sanık Bekmezci ve avukatı katıldı. Duruşmanın başlangıcında sanık avukatı, Bekmezci'nin alzaymır olabileceğiyle ilgili şüpheleri olduğunu, anlamsız tepkiler verebileceğini belirtti. Duruşmada söz hakkı verilen sanık Bekmezci, “Emekliyim ve 4 çocuğum var. İzmir'de yaşıyorum. Züccaciye işiyle uğraşıyorum. Hayatımda terör örgütü musibetiyle hiç karşılaşmadım. Ben esnafım. Kestanepazarı Camii'nde, İzmir'imizin büyükleri vardı. İmam Hatip Derneğine dahil oldum. Oraya gidip, geliyordum. Herhangi bir iş yaptığım yoktu. O zamanlar gençtim.” dedi. Mahkeme başkanının “Fetullah Gülen ile tanıştınız mı?” sorusuna sanık Bekmezci, “Kestanepazarı Camii'ndeyken Amerika'dan bir zat geldi ve isminin Fetullah Gülen olduğunu öğrendim. Şahsi ve sosyal bir ilişkim yoktur.” dedi. Mahkeme başkanının Fetullah Gülen'in kendilerine Bank Asya'ya para yatırma talimatının olup olmadığını sormasının üzerine Bekmezci, “Bu konuda kendisinin etkisi de yok, yetkisi de yok. Bank Asya'ya para yatırmadım.” dedi. Mahkeme başkanının “Örgütün para kasası olduğunuz iddia ediliyor. Bu iddiaya yanıtını nedir?” sorusuna ise sanık Bekmezci, “Vakfa üye olunca görev dağılımı yapıldı. Ben orada 'ali heyetinde' bulunuyordum. O zamanlar büyüklerimin sözünü dinleyip gelip gitmişimdir.” diye cevap verdi.

“BÜYÜK İNSANLARA AKIL VERECEK KADAR AKLIM YOK”

Mahkeme başkanın, “Mahrem imamlara vaaz verdiğiniz iddia ediliyor. Bununla ilgili söyleyecekleriniz nelerdir?” sorusuna sanık Bekmezci, “İnsanın gülmesi geliyor ancak karşınızda bunu terbiyesizlik kabul ederim. Namaza gitmek suç değildir.” diye konuştu. Başkan ise, “Benim size sorduğum ibadetinizi yerine getirmeniz değildir, FETÖ'nün kendi yetiştirdiği öğrencileri askeri okullara soktuklarını ve genelde üç öğrenciye bir mahrem imam atadıkları, sizin de bu mahrem imamlara eğitim verdiğiniz iddia ediliyor. Bununla ilgili söyleyecekleriniz nelerdir?” diyerek yeniden sordu. Sanık Bekmezci bu soruyu, “Büyük insanlara akıl verecek kadar aklım yok.” diyerek yanıtladı.

AMERİKA'DA GÖRÜŞTÜLER

Mahkeme başkanının “Fetullah Gülen ile en son ne zaman görüştünüz?“ sorusuna sanık Bekmezci, “Yaklaşık 8 sene oldu. Amerika'daki torunlarımı ziyaret etmeye gitmiştim. Orada randevu aldım ve İzmir'den geldiğimi söyleyerek onunla görüştüm. Daha sonra bir iki defa daha Amerika'ya gittim. İzmir'de onu vaaz ederken dinlemiştim.” diye konuştu.

“DEVLETİME MİLLETİME LEKE GETİRECEK AHLAKSIZLARDAN DEĞİLİM”

Mahkeme başkanının “Bu ülkede darbe yapılacağını biliyor muydunuz?” sorusuna ise sanık Bekmezci, “Öyle bir ahlaksızlık yapan o adi insanlardan değilim. Devletime milletime leke getirecek ahlaksızlardan değilim. 15 Temmuz günü İzmir'de evimdeydim. Namusum ve şerefim üzerine söylüyorum; darbeden sabah haberim oldu. Dışarıda gürültüler vardı. Hanımıma 'Bir şeyler oluyor galiba' dedim. Bir önceki gece darbe olduğunu öğrendim. Yapılanlardan haberim varsa, Allah şahsımın belasını versin. Böyle bir suçlamanın içinde olmama hayret ettim. Ben 81 yaşındayım ve kendi ihtiyacımı gideremiyorum.” dedi.

ŞOK AÇIKLAMALAR: “KANSIZ DARBE OLACAK” DEDİ

Duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlanan “Zaman” kod adlı gizli tanık, Yusuf Bekmezci'nin Fetullah Gülen tarafından değer verilen, örgütte aktif ve sözü dinlenen biri olduğunu, özellikle örgütün Kazakistan'daki yapılanmasında aktif rol oynadığını söyledi. Zaman kod adlı tanık, “Fetullah Gülen'in önemli esnafları vardır. Yusuf Bekmezci de cemaat ilk kurulduğundan beri Gülen'in yanında olan şahıslardan biridir. 90'lı yıllarda Kazakistan'a gitmiş ve oradaki yapıyı kurmuştur. Yusuf Bekmezci'nin sözüne sadık insanlar vardır. Bekmezci, Fetullah Gülen'in en sevdiği insanlardan biriydi. Cemaatin önemli imamlarının yetiştirilmesine sebep olmuştur. Kazakistan cemaatin başkentlerinden biridir ve orada bu yapıyı Bekmezci kurmuştur. Orada kolejler ve şirketler açmıştır. Fetullah Gülen onun için 'Onu üzen, beni üzmüş sayılır' ifadesini kullanmıştır. Cemaat içinde kararları Yusuf Bekmezci verirdi. 15 Temmuz darbe girişiminin ise yapılacağı önceden biliniyordu. 2010 yılında nasıl yapılacağı belliydi. Toplantılar özel derneklerde yapılıyordu. Yusuf Bekmezci de bu toplantılara katılırdı. Fetullah Gülen, 'Biz darbeyi kansız planlıyoruz. Dünyada iki kişi kansız doğum yapmıştır. Bunlardan bir tanesi Hz. Meryem, diğeri Hz. Ayşe'dir. Biz de darbeyi yeni bir doğuma benzeteceğiz. Kansız, ağrısız bir doğum olacak. Eğer kanlı olursa, bütün stadyumlar kanla dolacak” demiştir.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN'A SUİKAST GİRİŞİMLERİ YAPILDI

Öte yandan tanık, mahkemeye sunduğu ses kayıtlarında FETÖ'nün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik suikast girişimlerinin olduğunu, bunlar başarısız olunca darbe girişiminin gerçekleştiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendi gitmesi için MİT operasyonu ve 17-25 Aralık operasyonlarını düzenlediklerini söyleyen  “Zaman” kod adlı gizli tanık, “Erdoğan, Başbakan iken birçok kez suikast girişiminde bulundular. En sonunda darbenin kanlı olmasına karar verdiler. Fetullah Gülen, 'Stadyumlar kanla dolacak' dedi. 5 bin kişilik bir liste hazırlandı. Bu listede kimin stadyumda infaz edileceği, kimin ceza evine gönderileceği yazılıydı. Darbeye karşı çıkan kişiler, infaz edildi. İsmini hatırlamadığım Marmara Üniversitesinden bir profesör, Fetullah Gülen'in yaptıklarına karşı çıktığı için kaza süsü verilerek öldürüldü.” dedi.

AMAÇLARI ERDOĞAN'I ATTAN DÜŞÜRÜP BOYNUNUN KIRILMASIYDI

Cemaatin, Erdoğan'ın İstanbul'daki evinin karşısındaki bir evde suikast hazırlığı yaptığı sırada korumaların ay ışığının yansımasıyla keskin nişancı tüfeğini fark ettiklerini anlatan  “Zaman” kod adlı gizli tanık, “Erdoğan'ın attan düştüğü gün, o ata çeşitli ilaçlar verdiler. Amaçları Erdoğan'ı attan düşürüp boynunun kırılmasıydı. Erdoğan için sıralı zehir kullandıklarını da biliyorum.” diye konuştu.

ÖRGÜT BAZI İSİMLERİ PERDELİYOR

Öte yandan “Zaman” kod adlı tanık, "Yusuf Bekmezci, cemaat eğer bir piramitse bu piramitin ortasında değil üstündedir. Muğla'da Bekmezci'ye benzeyen bir şahıs vardır. Cemaat önemli kişileri, bu şekilde perdeler.” dedi.

Sanık Yusuf Bekmezci ise, Kazakistan'a gidişi ile ilgili olarak, “Orada eğitim seviyesi çok düşüktü. Biz onlara Türkçe öğretmek için bir okul açacaktık. Kazakistan'da 16 sene kaldım ve bisküvi fabrikası işlettim.” diye konuştu. Duruşmada dinlenen diğer tanıklardan bazıları, Bekmezci'yi bazı sohbetlerde gördüğünü ifade etti. Tanıklardan biri, “Onun görevi örgüt içinde finansman sağlamaktı. Mahrem imam ataması veya görevden alması söz konusu değildi. Fetullah Gülen'in vazgeçemediği isimler vardır. Yusuf Bekmezci de onlardan bir tanesidir.” dedi.

Dava öğle arası verildi, ardından yargılama sürecek.

Kaynak: Hürriyet

13 Şubat 2020 Perşembe

Nedim Şener: TSK'da 18 Bin FETÖ'cü Var!

CNN TÜRK canlı yayınında değerlendirmelerde bulunan Hürriyet Gazetesi Yazarı Nedim Şener, TSK'da ankesörlü hat soruşturması kapsamında 18 bin FETÖ'cü daha tespit edildiğini, yargıda ise 468 hâkim ve savcının iş başında olduğunu belirtti.



CNN TÜRK canlı yayınında değerlendirmelerde bulunan Hürriyet Gazetesi Yazarı Nedim Şener,  iktidarıyla muhalefetiyle FETÖ ile mücadele etmek gerekirken bunun yerine siyasi polemik yapıldığını, bundan kazançlı çıkanın ise emperyalist güçlerin desteğini arkasına alan Fethullahçı Terör Örgütü olduğunu belirtti.

40 YILLIK BİR SÜREÇTEN BAHSEDİYORUZ

Devletin MİT'ine, TSK'sına, yargısına sızmış 40 yıllık bir örgütten bahsediyoruz, diyen Nedim Şener, FETÖ'nün siyasi ayağı tartışmasına değinerek bu tartışmanın bir tarafında da FETÖ tarafından hapse atılmış İlker Başbuğ var. FETÖ'nün siyasi ayağı ortaya döküldüyse insanların mutlu olması lazım ama insanlar başını yastığa rahat koyamıyor, değerlendirmesinde bulundu.

TSK'DA VE YARGIDA NE KADAR FETÖ'CÜ VAR?

Şu anda 468 tane hangimizi yargılayacak, hangi soruşturmayı açacak, hangi kararı vereceğini bilemediğimiz hâkim ve savcı görev başında! FETÖ'nün siyasi ayağını dert edinenler bunları hiç dert etmiyorlar kendilerine...

15 Temmuz'dan bu tarafa 23 bin kişi hakkında TSK'da işlem yapıldı. 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine katılan kişi sayısı ise 5 bin 600. 15 Temmuz 2016 itibariyle TSK'da ne kadar FETÖ'cü olduğunu sorduğumuzda 5 bin 600 rakamı veriliyordu. Aradan geçen 3,5 yıl içinde bunun 4 katı daha FETÖ'cü tespit edildi ve bunların 18 bini ihraç edildi. 6-7 bin kişinin ihraç dosyası bekliyor hâlâ ve TSK'da ankesörlü hat soruşturması kapsamında 18 bin FETÖ'cü daha tespit edildi.

CIA'nın yan kuruşlarından birisi diyor ki orta kademe subaylar ihraçlardan rahatsızlar, bir darbe girişiminde bulunabilir diyor ama kimse bu sözlerden rahatsızlık duymuyor. 18 bin FETÖ'cüyü yan yana getirseniz sivil imamlarından izin almadan tuvalete bile gidemezler. Onlar, ankesörlü hatlardan aranınca gelip giden robotlardır.

Kaynak: CNN Türk

18 Ocak 2020 Cumartesi

Darbeci Korgeneral'e Beraat Veren Hâkimlerde FETÖ İzi

Eski korgeneral Metin İyidil'i beraat ettiren heyetin başkanı eski askeri hakim Hulusi Gül hakkında “FETÖ” suçlaması olduğu ortaya çıktı. FETÖ'cü bir ekibin kumpasına maruz kalan eski askeri savcı Mehmet Çelik, HSK'ya yaptığı şikayette o ekibin içinde Gül'ün de yer aldığını bildirerek cezalandırılmasını istedi.



FETÖ'cü korgeneral Metin İyidil'i tartışmalı bir kararla beraat ve tahliye ettirilmesiyle gündeme gelen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesi Başkanı Hulusi Gül ve heyetteki üyeler hakkında önceki gün soruşturma başlatıldı. HSK ayrıca söz konusu isimleri tedbiren görevden aldı. Bu kapsamda, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından askeri mahkemelerin kapatılması üzerine HSK tarafından istinafa atanan Gül de Çorum'da görevlendirildi.

FETÖ'DEN ŞİKAYET EDİLDİ

Tepkilere neden olan kararın altında imzası bulunan Gül hakkında, daha önce HSK'ya şikayet dilekçesi sunulduğu öğrenildi. Eski askeri savcı Mehmet Çelik tarafından sunulan şikayet dilekçesinde Gül'ün FETÖ'cü olduğu savunuldu. Çelik, askeri savcı olarak görev yaptığı 2008 yılında FETÖ soruşturması başlattığını, bunun üzerine örgütün kendisini hedef aldığı ve mesnetsiz iddialarla hakkında davalar açıldığı belirtti.

RESMİ EVRAKTA SAHTECİLİK

O dönem sivil yargıya gönderilen tüm davalardan beraat ettiğini ancak “Resmi evrakta sahteciliğe azmettirme” suçundan açılan davanın sivil bir suç olmasına rağmen Askeri Yargıtay'da kaldığını ve FETÖ'cü üyelerin görev yaptığı daire tarafından yargılandığı aktaran Çelik, “Bu heyetten kurtulmak için tek şansım dosyanın sivil yargıya gitmesiydi. Bu nedenle kumpastan kurtulmak amacıyla emeklilik hakkımı kazanmamış olmama rağmen istifa ettim. Ancak görevsizlik kararı yerine yargılamaya devam edilerek mahkumiyet kararı verildi.” dedi.

GÜL DE O HEYETTEYDİ

Kararın daha sonra Askeri Yargıtay Daireler Kuruluna geldiğini ve bu Kurula da Hulusi Gül ile Aslan Duru'nun atandığını söyleyen Çelik, “Mahkumiyet oy çokluğu ile onandı. Bu karara karşı başvurum üzerine Anayasa Mahkemesince oy birliğiyle hak ihlali kararı verildi. Yargıtay'da yeniden yapılan yargılama neticesinde beraat ettim.” dedi.

FETÖ KUMPASININ ANA AKTÖRLERİ ARASINDA

Çelik, HSK'ya sunduğu şikayet dilekçesinde şu ifadeleri kullandı: “O tarihte her şey çok açık ve saflar netti. Hulusi Gül o zaman binbaşıydı ve tereddütsüz FETÖ grubundaydı. Tanık olarak verdiği ifadesinde de anlaşılacağı üzerine tüm hayatını FETÖ'cülerle geçirmiştir. Bu itibarla bana yapılan inkar edilmez ve saklanamaz FETÖ kumpasının ana aktörleri olan Hulusi Gül, Özcan Ersayın, Aslan Duru ve İlker Uçlu'nun FETÖ üyeliği ve bana karşı işledikleri memuriyet görevini kötüye kullanma ve sair suçlardan yargılanmaları için haklarında soruşturma kararı verilmesini saygılarımla arz ve talep ediyorum.”

İstinaf Başsavcılığı, eski korgeneral Metin İyidil hakkında verilen beraat kararının bozulması için temyiz başvurusunda bulundu. Yargıtay 16. Ceza Dairesi'ne gönderilen temyiz dilekçesinde, sanık İyidil'in EDOK Karargahı'nda bir problem olmadığını öğrenmesine ve darbenin engellenmesi için görevinin başına geçerek, olay gecesi ülke genelinde çok önemli olayların yaşandığı bağlı birliklerine resmi yollardan yazılı ve sözlü talimatlar verebilecek durumda olmasına rağmen, bir kafede telefon görüşmeleri ile darbe kalkışmasının gidişatını anlamaya çalıştığı aktarıldı.

Temyiz başvurusunda ayrıca, İyidil hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis ile hükmen tutukluluğa ilişkin itirazın duruşma açılarak değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekildi. Söz konusu başvuruda, şu ifadeler yer aldı: “Sanık hakkında duruşma açılarak olay tarihinde icra ettiği eylemlere yönelik bir kısmı sanığın lehine ve bir kısmı aleyhine ifadeler içeren bir biri ile çelişik tanık beyanları arasındaki çelişki giderilerek, çelişki giderilemiyor ise hangi beyanlara niye üstünlük tanındığının karar yerinde tartışılıp kabul ve tespiti ile sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini yerine yazılı olduğu hali ile eksik araştırma, inceleme, hatalı kabul ve gerekçe ile ilk derece mahkemesinin kararına yönelik vaki istinaf başvurusunun esastan reddi yerine sanık hakkında beraat kararı verilmesi, usul ve yasaya aykırıdır.”

Kaynak: Yeni Şafak (Osman Özgan)

17 Ocak 2020 Cuma

Yargıdan FETÖ'cü için Papatya Falı

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesi (İstinaf Mahkemesi) önceki gün verdiği kararla, FETÖ davasında “anayasal düzeni ihlal”den müebbet cezası verilen eski korgeneral Metin İyidil’i beraat ettirerek tahliyesine hükmetti. 21. Ceza Dairesi ise dün akşam bu kararı kaldırdı ve İyidil hakkında yakalama kararı çıkarttı.



Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesi, 14 Ocak günü eski Korgeneral Metin İyidil’in beraat ve tahliyesine karar vermişti. Daire kararında “Tutukluluk hallerinin devamına ilişkin kararlara karşı 7 gün içerisinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesi nezdinden itiraz” edilebileceği belirtildi. Kararda, verilen beraat kararına ilişkin olarak da Yargıtay’a itiraz hakkı bulunduğu ifade edildi. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen karara itiraz edildi. İtiraz üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesi verdiği kararın doğru olduğuna hükmederek, dosyayı üst mahkeme konumunda olan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesi’ne gönderdi.

KAÇMA ŞÜPHESİ VAR

Dosyayı inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesi, 20. Ceza Dairesinin verdiği kararın kaldırılmasına hükmetti ve İyidil’in tutuklanmasına karar vererek hakkında yakalama kararı çıkarttı. Kararda özetle şöyle denildi:

“Sanığa isnat edilen suçların vasıf ve mahiyeti, CMK’nın 100/3-a maddesi kapsamında kalan suçlardan olması, ilk derece mahkemesinin mahkumiyet hükmüne dayanak yapılan tanık anlatımları ve diğer deliller, eylemlerin niteliği, tutuklama tarihi, hükmün henüz kesinleşmemiş olması, sanığa isnat edilen suçların gerektirdiği cezalar ile kaçma şüphesi gözetilerek, sanığın tutuklanmasına...”

İKİ MAHKEME KARŞI KARŞIYA

İstinaf mahkemesi, ilk derece mahkemesinin ceza gerekçelerini de tek tek eleştirmişti. İstinafın bazı itirazları şöyle:

TANKLARI YÜRÜTMESİ

İlk derece mahkemesi: Darbe girişimini bastırmak isteyen bir subayın, darbeye katılmış Etimesgut Zırhlı Birlikler’den hangi amaçla olursa olsun tank veya personel çıkışına mani olması gerekirdi. Metin İyidil, henüz darbe girişimi tamamen bastırılmamışken 4 tank çıkarma çabasına girdi. Bu, darbeye teşebbüste icrai harekettir.

İstinaf Mahkemesi: Sanığın, 4 zırhlı askeri araç çıkarma çabasının, emir komuta zinciri içinde gerçekleştiği ve darbeye katkı değil, darbeciler tarafından Akıncı Üssü’nde alıkonulan komutanların kurtarılmasına yönelik olduğu anlaşılmıştır.

MİT YAZISI

İlk derece mahkemesi: Darbeci Mehmet Partigöç’ün kasasında bulunan belgeler arasında Metin İyidil hakkında Paralel Devlet Yapılanması (PDY-PÖ) mensubu olduğuna dair iddiaların bulunduğunu belirten MİT Müsteşarlığından 23 Haziran 2015 tarihinde Genelkurmay Başkanlığına gönderilen “Çok Gizli Kişiye Özel” ibareli yazı yer almaktadır.

İstinaf Mahkemesi: 23 Haziran 2015’te Genelkurmay’a gönderilen yazı somut bilgi ve belgelere dayanmamaktadır, soyut iddialardan ibarettir.

DARBECİLERLE GÖRÜŞME

İlk derece mahkemesi: Metin İyidil’in 15 Temmuz’dan iki gün önce Polatlı darbe davasında darbe suçundan cezalandırılan eski generaller Osman Ünlü ve Murat Aygün ile yüz yüze görüşmesi, yine Ünlü ile 15 Temmuz gecesi çok sayıda telefonla görüşmesi darbeye teşebbüs eyleminin gerekçeleri arasında yer almaktadır.

İstinaf Mahkemesi: İyidil’in 13 Temmuz’da Polatlı’ya giderek darbeci generallerle görüşmesini darbeye hazırlık mahiyetinde olduğunu kabul etmek mümkün değildir. 15 Temmuz gecesi Osman Ünlü ile yapılan telefon görüşmesi ise darbe girişiminden vazgeçirmek içindir.

BİRLİKTE HAREKET ETTİ İDDİASI

İlk derece mahkemesi: İyidil darbe girişimi sırasında görevde bulunduğu halde komutanlığını yaptığı birliğe gitmedi. Ayrıca EDOK’a bağlı Isparta Eğirdir Dağ Komando Eğitim Merkezi Komutanı olarak görev yapan ve Harbiyelileri Eğirdir’den Ankara’ya sevke çalışan Metin Akkaya ile çok sayıda telefon görüşmesi yaptı.

İstinaf Mahkemesi: İyidil’in sanık Metin Akkaya ile yaptığı telefon görüşmelerinin amacı, darbeye kalkışanları vazgeçirmeye yönelikti. Bu görüşmelerin darbeye destek olmak amacıyla yapıldığını kabul etmek mevcut delillerle örtüşmez.

SOYUT KAVRAM UYARISI

İstinaf Mahkemesi, kararında ayrıca “Sanıkların eylemleri değerlendirilirken ‘hayatın olağan akışı’ gibi soyut ve belirsiz bir kavram yerine, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yapısı, failin konumu, eylemlerin gerçekleştiği zaman dilimi gibi daha somut kavramlar dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerekmektedir” dedi.

Kaynak: Hürriyet

4 Ocak 2020 Cumartesi

FETÖ Mağdur Eder, Devlet Seyreder!

Piyade uzman çavuş Halil Hanbal, İstanbul’daki askeri casusluk davası sanığı olunca TSK’dan atıldı. Davanın kumpas olduğu anlaşıldı ve tüm sanıklar beraat etti ancak Hanbal, mesleğine geri dönemedi. TSK’dan atıldığı için işe de giremeyen Halil Hanbal, iki kızını okutmak için inşaatlarda amelelik yapıyor, pazarlarda çalışıyor. Eşi de eve destek olmak için markette kasiyerlik yapıyor.



Halil Hanbal 20 Mayıs 2002’de Türk Silahlı Kuvvetlerinde uzman olarak göreve başladı. EDOK Komutanlığı’na bağlı İstihbarat Okulu’nda eğitim gördü. Kursu başarıyla bitirdiği yıl İstanbul Merkez Komutanlığı 2. Özel Koruma Taburu’na atandı. General ve amirallerin korumalığını yaptı. Görevde bulunduğu 9 yıl içinde 26 kez takdirname ile ödüllendirildi. 2011’de, şimdinin firari FETÖ sanığı olan dönemin İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili Fikret Saçan’ın yürüttüğü İstanbul Askeri Casusluk soruşturmasına adı karıştı. Kadıköy’de ihbar üzerine yapılan bir aramada ele geçirilen dijital verilerde Halil Hanbal’ın da adı yer alıyordu. Sözde dokümanlarda bazı subay ve astsubayları casusluk ve fuhuşla suçlayan iddialar vardı. Halil Hanbal casusluk yapan hayat kadınlarını İstanbul’dan Ankara’ya götürmek, general ve amirallere servis etmekle suçlanıyordu.

EN KÜÇÜK RÜTBELİ SANIK

Gözaltına alınan Halil Hanbal, tüm suçlamaları reddetti. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Soruşturma sonunda hazırlanan iddianamede 56 sanıktan en küçük rütbeli olandı. İddianamenin kabul edilmesinden 10 gün sonra 11 Nisan 2011’de TSK’dan disiplinsizlik gerekçesiyle ihraç edildi.

ÜNİFORMASINA KAVUŞAMADI

Dokuz ay boş gezdi. O tarihlerde kızı Fatma Aylin 5 yaşında, eşi Müzeyyen ise henüz doğmamış kızları Ecrin Su’ya hamileydi. Pazarlarda tezgâh kuran bir arkadaşının yanında çalışmaya başladı. Bu para, geçinmelerine yetmeyince Tuzla’daki tersanelerde günlük yevmiyeyle çalıştı. Katıldığı tüm duruşmalarda kendisine kumpas kurulduğunu ifade ederek, “Benim doğmamış çocuğumun hakkı ile oynadılar. Bunu yaşatanlara hakkımı helal etmiyorum” dedi.

Bu sözlerin ardından tam 7 yıl geçti. İstanbul Askeri Casusluk davasının FETÖ kumpası olduğu tespit edildi. Dava çöktü ve tüm sanıklar beraat etti. Soruşturmayı yapan savcı Fikret Seçen yurt dışına kaçtı. Ancak Halil Hanbal’ın çilesi bitmemişti. Ev kirasını bile ödeyemeyecek duruma geldiği için çareyi kiraların daha ucuz olduğu İzmir’in Aliağa ilçesine taşınmakta buldu.

MESLEĞE DÖNÜŞÜ REDDEDİLDİ

Halil Hanbal, avukatları aracılığıyla  Ankara 2. İdare Mahkemesinde göreve iadesi için dava açtı. FETÖ mağduru olarak göreve dönmeyi, üniformasına kavuşmayı bekliyordu. Ancak mahkeme 28 Mart 2018’de verdiği kararla bu talebi reddetti. Gerekçe, uzman çavuşların sözleşmelerinin iptalinden sonra göreve geri dönmeleri kanunen mümkün değildi. Mesleğine geri dönüş umudu sonlandı. Mahkemeden çıkan bu karar Halil Hanbal’ın diğer umutlarını da boşa düşürdü. Güvenlik görevlisi olarak bile iş bulamıyordu. Çünkü resmi olarak TSK’dan atılmış olarak görünüyordu. Bu da tüm iş kapılarının yüzüne kapanmasına neden oldu. 

TAZMİNAT DA YOK

Maddi ve manevi tazminat davası açtı. Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi Halil Hanbal’ın davasını kısmen kabul etti ve 35 bin TL tazminata hükmetti. Hazine’nin itirazı üzerine istinaf mahkemesi kararı bozdu. Gerekçe tazminat davasının süresi içinde açılmamış olmasıydı.

FETÖ MAĞDURİYETİ BİTMEZ

Halil Hanbal iki kızını okutmak için Aliağa’daki  inşaatlarda günlük yevmiyeli işçi olarak çalışıyor, fırsat bulursa da pazarlara çıkıyor. Eşi de bir markette kasiyer olarak çalışıyor. Kapı komşusu ise bir uzman çavuş. Hanbal, “Meslektaşımı gördüğümde içim cız ediyor. Kendi üniformam ve geleceğim aklıma geliyor.  Kumpaslar çöktükten sonra umutlanmıştım. Uğradığım haksızlıkların telafi edileceğini düşünüyordum. Ancak olmadı. Geleceğimizi çaldılar. FETÖ kumpası bitti ama bizim çilemiz bitmedi” diyor.

Kaynak: Hürriyet