27 Mart 2020 Cuma

FETÖ Kumpasıyla Hayatı Karardı

Eyüpsultan’daki bir okulda FETÖ’nün faaliyetlerine izin vermeyen müdür yardımcısı M.Ş.ye 6 öğrenci, FETÖ’cü öğretmenlerin yönlendirmesiyle “taciz” iftirası attı. Kumpası çeviren öğretmenler, soruşturmayı yürüten savcı, yargılamayı yapan hâkim ve adli tıpçı da FETÖ’cü çıktı. Şikayetçiler “İftira attık!” dedi ama o hâlâ ceza evinde...



İstanbul Eyüpsultan’daki bir okulda FETÖ’cü öğretmenlerin faaliyetlerine izin vermeyen müdür yardımcısı M.Ş.nin hayatı karardı. 6 öğrenci, FETÖ’cü öğretmenlerin yönlendirmesiyle M.Ş.ye “taciz” iftirası attı. FETÖ’cü savcının açtığı davaya yine örgüt üyesi hâkimler baktı. Öğrencilerle ilgili raporları hazırlayan Adli Tıpçılar da FETÖ’cü çıktı. Yargılama sırasında çocuklar “yalan söyledik” diye itirafta bulundu ama hâkimler duruşmada dinleme gereği bile duymadan müdür yardımcısını 18,5 yıl hapisle cezalandırdı. Dosya, iki üyesi FETÖ’den işlem görmüş Yargıtay dairesince de onandı. 5 yılı aşkın süredir ceza evinde bulunan M.Ş. şimdi adaleti sağlayacak bir makam arıyor.

HAKİM DİNLEMEDİ BİLE

Kumpasın hikayesi 2009 yılına uzanıyor. Eyüpsultan’daki bir okulda müdür yardımcısı olarak görev yapan öğretmen M.Ş. okul içerisindeki FETÖ yapılanmasına karşı çıktığı ve terörist başı Fetullah Gülen’i kötüleyen ifadeler kullandığı için örgüt üyesi öğretmenler tarafından kıskaç altına alındı. Okuldaki FETÖ ağını genişletmek isteyen öğretmenler, kız öğrencileri kullanarak M.Ş.ye kumpas kurdu. Bu kişiler, özel ilgilendikleri bazı öğrencilerin M.Ş. hakkında ‘basit cinsel istismar’ iddiasıyla suç duyurusunda bulunmalarını sağladı. Okul içerisinde ceza almaktan korkan ve 2009 yılında 15 yaşının altında olan 6 öğrenci, olayın 2007 yılında gerçekleştiğini belirterek M.Ş. hakkında şikayette bulundu. Suç duyurusunun ardından M.Ş. hakkında 2010 yılında iddianame hazırlandı. Duruşmaya katılan okul müdürü, okul aile birliği başkanı, öğretmenler ve velilerden oluşan 18 kişi, verdikleri ifadelerde ‘böyle bir şeyin mümkün olmayacağını” belirterek M.Ş. lehine tanıklık etti.

Görülen son duruşmada iddiaların sahibi olan ve mağdur sıfatıyla yer alan 4 kişi mahkemeye gelerek konuşmak istediklerini mahkeme başkanına iletti. Ancak mahkeme başkanı mağdur sıfatıyla yer alan kişilerin konuşmasına izin vermedi. Bunun üzerine öğrenciler, “Biz buraya konuşmaya geldik konuşturmadınız. Biz M.Ş.ye iftira attık!” şeklinde beyanda bulundu. Mahkeme başkanı “O zaman yazılı olarak ifade verin.” şeklinde cevap verdi. Duruşmadan sonra mağdur sıfatıyla yer alan kişiler iftira attıklarına ilişkin dilekçeleri mahkeme başkanına iletti. Müştekilerin açıkça M.Ş.ye iftira attıklarını beyan etmesi üzerine yargılanmanın yenilenmesi talebinde bulunuldu. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi “yargılanmanın yenilenmesi koşullarının bulunmadığı” gerekçesiyle yeniden yargılamayı reddetti.

HEPSİ FETÖ’CÜ ÇIKTI!

Sürecin sonunda 2014 Aralık ayında öğretmen M.Ş. 18,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sonraki yıllarda FETÖ’ye yönelik soruşturmalar kapsamında M.Ş.ye kumpas kuran ve aynı okulda bulunan 5 öğretmen 01 Eylül 2016 tarihinde 672 sayılı KHK kapsamında meslekten atıldı. Yine M.Ş. davasına bakan İstanbul 7. Ağır Ceva Savcısı Mehmet Murat Dalkuş meslekten ihraç edilerek 22 Ekim 2019 tarihinde tutuklandı. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Şenol Öztürk de meslekten atıldı. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Yakup Hakan Günay firar etti ve hakkında kırmızı bülten çıkartıldı. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Sadettin Avcı ise 2016 yılında tutuklandı. Duruşma sürecinde Adli Tıp Kurumu’nda “Bu çocukların ruh sağlığı bozulmuştur” şeklinde rapor veren heyet üyelerinin bir kısmı FETÖ üyesi oldukları ortaya çıkınca görevden ihraç edilip tutuklandı. Raporda imzası bulunan 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu Başkanı Prof. Hamdi Tutkun ve Adli Tıp Kurumu Başkanı Prof. Dr. Cengiz Haluk İnce tutuklandı.

“İFTİRA ATTIK” İTİRAFI İŞE YARAMADI

Sonraki aylarda müşteki kişiler ve velilerden oluşan bir grup, vicdani olarak rahatsız oldukları için M.Ş.nin iftiraya maruz kaldığını belirterek yerel mahkemeye dilekçe verdi. FETÖ üyelerinin adliyede cirit attığı o dönemde bu dilekçeler sonuçsuz kaldı. Öğrencilerin 2015 yılında İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına gönderdikleri dilekçelerde “M.Ş. tarafıma kesinlikle herhangi bir cinsel eylemde bulunmamıştır. Bir oyunun içine düştüm ve M.Ş.ye iftira attım. Çok pişman oldum, şikayetçi değilim.” denildi.

BAŞSAVCILIK İTİRAZ ETMELİ

Öğretmen M.Ş.nin yaşadığı mağduriyetin giderilmesi için harekete geçen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Mahkemesi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Muharrem Özen, 18 sayfalık bir mütalaa hazırladı. Mütalaanın sonuç kısmında, “Dosyadaki mağdurların ve mağdur velilerinin iftira attıklarını mahkemenin çeşitli aşamalarında yinelediklerini, sanığın üzerine atılı suçlamaları aslında gerçekleştirmediği belirtilmiştir. Alınmış bu hatalı karara karşı Ceza Mahkemesi Kanununun 308. maddesi çerçevesinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını itirazı neticesinde olağanüstü kanun yoluna başvurulabileceği sonuç ve kanaatine varılmıştır.” ifadesine yer verdi.

Kaynak: Yeni Şafak

18 Mart 2020 Çarşamba

Tedavisiz İllet: FETÖVİRÜS

Nedim Şener, Hürriyet'teki 18 Mart 2020 tarihli “FETÖVİRÜS” başlıklı köşe yazısında “FETÖ’cüler her koşulda ve zamanda şeytani ruha sahiptir. Onlarla herhangi bir konuda anlaşmak mümkün değil, onlarla savaşmak gerekir. Elbette koronavirüse karşı bir gün aşı bulunacak, hastalar da iyileşecek ama bünyesine FETÖVİRÜS girmiş bir kişinin tedavisi imkânsız! Çünkü bu FETÖVİRÜS, koronavirüs gibi akciğeri değil, beyni ele geçirmiş. Tedavisi mümkün değil.” diyerek fenalık fenomeni FETÖ'nün hemen her koşulda kaos çıkarma emelini ve FETÖ tehlikesini isabetle dile getiriyor. Şener'in yazısının ilgili bölümü şöyle:



DÜNYA koronavirüsün etkisi altında, yüz binlerce insan hasta, binlerce insan hayatını kaybetti. Etkilenmeyen kıta, ülke kalmadı neredeyse.

Dünya olağanüstü günler yaşıyor, toplumsal hayat durdu.

Hastalığın tedavisinin bulunamamış olması, hastalığın boyutlarının ne olacağı, çizilen karanlık senaryolar insanlarda kaosa, paniğe yol açıyor.

Türkiye, önlemlerini iki ay öncesinden aldığı için salgından aynı derecede etkilenmedi. Umarım, toplumun duyarlılığı ile vaka sayısı artmadan hastalığın etkisinden kurtuluruz.

Türkiye’de ilk vakanın açıklanmasından sonra yaşanan kısa süreli panik, yerini yavaş yavaş sağduyulu tutuma bırakıyor.

Ancak dünyada yaygın olan toplumsal paniğin Türkiye’de de belirtilerinin yaşanması bir başka virüsü tekrar canlandırdı. Adı: FETÖVİRÜS.

FETÖ’NÜN KAMPANYASI

Ne demek istediğim anlaşıldı sanıyorum, Fetullahçı Terör Örgütü’nün sosyal medya üzerinden yaratmaya çalıştığı kaos ortamından söz ediyorum.

İşin aslı, her koşulda kaos yaratmak, var olan kaosu büyütmek gibi amaçları olan FETÖ’cülerin, insan sağlığı ile ilgili bu küresel salgını örgüt amaçları için kullanacağını düşünmüştüm ama “Yapmazlar” diyordum. O nedenle yaptıklarında çok da şaşırtıcı olmadı. Soruları çalıp milyonlarca insanın hakkını yiyen, kumpas kuran, insan öldüren, darbeye girişen, vatanına ihanet edenlerden her kötülük beklenir zaten.

Birinci vakanın ortaya çıkmasıyla, FETÖ’cülerin ilk aklına gelen cezaevlerinde bulunan FETÖ’cüler oldu. Elbette Adalet Bakanlığı, cezaevlerindekilerin güvenliği ve sağlığı için gerekli tüm tedbirleri almakla yükümlü. Hatta hastalık bulaşmaması için dışarıdan ziyaretçilere de geçici yasak getirildi.

Ancak FETÖ’cülerin aklına gelen, örgüt üyelerinin tahliye edilmesi oldu.

SAHTE SES KAYITLARI

Sonra, kimliği belirsiz kişiler tarafından hazırlanan ses kayıtları ile hastalığın Türkiye’deki durumuyla ilgili yalanlar paylaşıldı. Devletin hasta sayısını gizlediğinden karantinaya alınanların açıklanandan fazla olduğuna kadar bir dizi yalan insanlara ulaştı. Bunlara inananlar çoktu zira bu konuda hepimize sorular soruldu. Ama kaosu tetiklemeye bu da yetmedi.

SAHTE DOKÜMAN YAPTILAR

Bu kez dezenformasyon, yalan ve algı operasyonlarına yöneldiler. Önceki gün FETÖ’cü bir hesaptan yayılan sahte bir belge, ne yapmak istediklerini ve bundan sonra da neler yapacaklarını göstermesi bakımından önemliydi.

Sağlık Bakanlığı antetli bir sahte dokümanda bir dizi yasakların alındığı iddia ediliyordu. Öyle ki, yetkili imzasından belgenin barkoduna, seri numarasına kadar her ayrıntıyı düşünmüşlerdi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın resmi yalanlamasına kadar birçok kişi bunu gerçek zannedip sosyal medya hesaplarından paylaştı. İşin ilginci, bu yalan belge WhatsApp üzerinden insanların telefonlarına kadar girdi. Neyse ki etkisi kısa sürdü.

KORONADAN TEHLİKELİ

Ancak her olayda olduğu gibi bunda da çıkarmamız gereken dersler var. Birincisi, FETÖ’cüler her koşulda ve zamanda şeytani ruha sahiptir. Onlarla herhangi bir konuda anlaşmak mümkün değil, onlarla savaşmak gerekir. Elbette, koronavirüse karşı bir gün aşı bulunacak, hastalar da iyileşecek ama bünyesine FETÖVİRÜS girmiş bir kişinin tedavisi imkânsız.

Çünkü bu FETÖVİRÜS, koronavirüs gibi akciğeri değil, beyni ele geçirmiş. Tedavisi mümkün değil.

Kaynak: Hürriyet

9 Mart 2020 Pazartesi

Gizli Tanıktan Şok İddialar: “Stadyumlar Kanla Dolacak!”

İzmir'de yakalanan ve FETÖ/PDY'nin üst düzey isimlerinden biri olan Yusuf Bekmezci'nin yargılandığı davada gizli tanık olarak dinlenen “Zaman” kod adlı kişi, Recep Tayyip Erdoğan'a, Başbakan iken birçok kez suikast girişiminde bulunduğunu söyledi. Gizli tanık, “Erdoğan'ın attan düştüğü gün, o ata çeşitli ilaçlar verdiler. Amaçları Erdoğan'ı attan düşürüp boynunun kırılmasıydı. Erdoğan için sıralı zehir kullandıklarını da biliyorum.” şeklinde konuştu.



İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY'nin Ege Bölgesi ve İzmir'deki ana finansörleri, tepe yöneticileri ve önde gelen iş insanlarıyla sözde imam-ağabeylerini konu alan soruşturma dosyası kapsamında aranan, FETÖ/PDY'nin sözde Karşıyaka eyalet imamı Akif Sarı'nın yeri Terörle Mücadele (TEM) Şube Müdürlüğü ekiplerince tespit edildi. Takibe alınan Sarı, Bornova'da örgütün sözde Çiğli eyalet imamı Fatih Mehmet Arslan ile buluştu. Bunun üzerine ekipler, Arslan'ı da takibe aldı. Yapılan takipte, Fatih Mehmet Arslan'ın yaklaşık 3 ay boyunca Çiğli'de bulunan lüks bir siteden yalnızca market alışverişi için dışarıya çıktığını belirledi. Aylar süren takibin ardından ekipler, eve operasyon düzenledi. Operasyonda, aynı soruşturma kapsamında aranan Yusuf Bekmezci, Sarı ve Arslan gözaltına alındı. 2016 yılından bu yana aranan Bekmezci'nin, örgüt elebaşı Gülen'in en yakınlarından biri olduğu ve “kadim abi-irşatçı” olarak nitelendirildiği tespit edildi. Bekmezci, 23 Ocak'ta, emniyetteki işlemlerinin tamamlanmasının ardından sevk edildiği Mahkemece tutuklandı.

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca, Yusuf Bekmezci hakkında, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan hazırlanan iddianame, İzmir 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Hakkında, “ağırlaştırılmış müebbet” istenen Bekmezci'nin, örgüt içinde sözde “kadim abi, irşatçı” gibi ifadelerle anıldığı, elebaşı Fetullah Gülen'e bizzat bağlı olan örgütün ilk mütevelli heyetinde yer aldığı ve 15 Temmuz 2016'daki hain darbe girişiminden sorumlu olduğu belirtildi. İddianamede, Bekmezci'nin, örgüt yapılanmasında il-bölge-ülke imamlarının dahi üstünde manevi bir konumda olduğu, polis kayıtlarına göre “Ege Bölgesi Alevi yapılanması sorumlusu” olarak bilindiği, ayrıca örgütle iltisaklı olan Türkiye'deki tüm vakıfların sorumlusu olduğuna dair bilgiler bulunduğu kaydedildi.

“TERÖR ÖRGÜTÜ MUSİBETİYLE HİÇ KARŞILAŞMADIM”

Bekmezci'nin yargılamasına bugün, İzmir 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlandı. Duruşmaya tutuklu sanık Bekmezci ve avukatı katıldı. Duruşmanın başlangıcında sanık avukatı, Bekmezci'nin alzaymır olabileceğiyle ilgili şüpheleri olduğunu, anlamsız tepkiler verebileceğini belirtti. Duruşmada söz hakkı verilen sanık Bekmezci, “Emekliyim ve 4 çocuğum var. İzmir'de yaşıyorum. Züccaciye işiyle uğraşıyorum. Hayatımda terör örgütü musibetiyle hiç karşılaşmadım. Ben esnafım. Kestanepazarı Camii'nde, İzmir'imizin büyükleri vardı. İmam Hatip Derneğine dahil oldum. Oraya gidip, geliyordum. Herhangi bir iş yaptığım yoktu. O zamanlar gençtim.” dedi. Mahkeme başkanının “Fetullah Gülen ile tanıştınız mı?” sorusuna sanık Bekmezci, “Kestanepazarı Camii'ndeyken Amerika'dan bir zat geldi ve isminin Fetullah Gülen olduğunu öğrendim. Şahsi ve sosyal bir ilişkim yoktur.” dedi. Mahkeme başkanının Fetullah Gülen'in kendilerine Bank Asya'ya para yatırma talimatının olup olmadığını sormasının üzerine Bekmezci, “Bu konuda kendisinin etkisi de yok, yetkisi de yok. Bank Asya'ya para yatırmadım.” dedi. Mahkeme başkanının “Örgütün para kasası olduğunuz iddia ediliyor. Bu iddiaya yanıtını nedir?” sorusuna ise sanık Bekmezci, “Vakfa üye olunca görev dağılımı yapıldı. Ben orada 'ali heyetinde' bulunuyordum. O zamanlar büyüklerimin sözünü dinleyip gelip gitmişimdir.” diye cevap verdi.

“BÜYÜK İNSANLARA AKIL VERECEK KADAR AKLIM YOK”

Mahkeme başkanın, “Mahrem imamlara vaaz verdiğiniz iddia ediliyor. Bununla ilgili söyleyecekleriniz nelerdir?” sorusuna sanık Bekmezci, “İnsanın gülmesi geliyor ancak karşınızda bunu terbiyesizlik kabul ederim. Namaza gitmek suç değildir.” diye konuştu. Başkan ise, “Benim size sorduğum ibadetinizi yerine getirmeniz değildir, FETÖ'nün kendi yetiştirdiği öğrencileri askeri okullara soktuklarını ve genelde üç öğrenciye bir mahrem imam atadıkları, sizin de bu mahrem imamlara eğitim verdiğiniz iddia ediliyor. Bununla ilgili söyleyecekleriniz nelerdir?” diyerek yeniden sordu. Sanık Bekmezci bu soruyu, “Büyük insanlara akıl verecek kadar aklım yok.” diyerek yanıtladı.

AMERİKA'DA GÖRÜŞTÜLER

Mahkeme başkanının “Fetullah Gülen ile en son ne zaman görüştünüz?“ sorusuna sanık Bekmezci, “Yaklaşık 8 sene oldu. Amerika'daki torunlarımı ziyaret etmeye gitmiştim. Orada randevu aldım ve İzmir'den geldiğimi söyleyerek onunla görüştüm. Daha sonra bir iki defa daha Amerika'ya gittim. İzmir'de onu vaaz ederken dinlemiştim.” diye konuştu.

“DEVLETİME MİLLETİME LEKE GETİRECEK AHLAKSIZLARDAN DEĞİLİM”

Mahkeme başkanının “Bu ülkede darbe yapılacağını biliyor muydunuz?” sorusuna ise sanık Bekmezci, “Öyle bir ahlaksızlık yapan o adi insanlardan değilim. Devletime milletime leke getirecek ahlaksızlardan değilim. 15 Temmuz günü İzmir'de evimdeydim. Namusum ve şerefim üzerine söylüyorum; darbeden sabah haberim oldu. Dışarıda gürültüler vardı. Hanımıma 'Bir şeyler oluyor galiba' dedim. Bir önceki gece darbe olduğunu öğrendim. Yapılanlardan haberim varsa, Allah şahsımın belasını versin. Böyle bir suçlamanın içinde olmama hayret ettim. Ben 81 yaşındayım ve kendi ihtiyacımı gideremiyorum.” dedi.

ŞOK AÇIKLAMALAR: “KANSIZ DARBE OLACAK” DEDİ

Duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlanan “Zaman” kod adlı gizli tanık, Yusuf Bekmezci'nin Fetullah Gülen tarafından değer verilen, örgütte aktif ve sözü dinlenen biri olduğunu, özellikle örgütün Kazakistan'daki yapılanmasında aktif rol oynadığını söyledi. Zaman kod adlı tanık, “Fetullah Gülen'in önemli esnafları vardır. Yusuf Bekmezci de cemaat ilk kurulduğundan beri Gülen'in yanında olan şahıslardan biridir. 90'lı yıllarda Kazakistan'a gitmiş ve oradaki yapıyı kurmuştur. Yusuf Bekmezci'nin sözüne sadık insanlar vardır. Bekmezci, Fetullah Gülen'in en sevdiği insanlardan biriydi. Cemaatin önemli imamlarının yetiştirilmesine sebep olmuştur. Kazakistan cemaatin başkentlerinden biridir ve orada bu yapıyı Bekmezci kurmuştur. Orada kolejler ve şirketler açmıştır. Fetullah Gülen onun için 'Onu üzen, beni üzmüş sayılır' ifadesini kullanmıştır. Cemaat içinde kararları Yusuf Bekmezci verirdi. 15 Temmuz darbe girişiminin ise yapılacağı önceden biliniyordu. 2010 yılında nasıl yapılacağı belliydi. Toplantılar özel derneklerde yapılıyordu. Yusuf Bekmezci de bu toplantılara katılırdı. Fetullah Gülen, 'Biz darbeyi kansız planlıyoruz. Dünyada iki kişi kansız doğum yapmıştır. Bunlardan bir tanesi Hz. Meryem, diğeri Hz. Ayşe'dir. Biz de darbeyi yeni bir doğuma benzeteceğiz. Kansız, ağrısız bir doğum olacak. Eğer kanlı olursa, bütün stadyumlar kanla dolacak” demiştir.

CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN'A SUİKAST GİRİŞİMLERİ YAPILDI

Öte yandan tanık, mahkemeye sunduğu ses kayıtlarında FETÖ'nün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik suikast girişimlerinin olduğunu, bunlar başarısız olunca darbe girişiminin gerçekleştiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendi gitmesi için MİT operasyonu ve 17-25 Aralık operasyonlarını düzenlediklerini söyleyen  “Zaman” kod adlı gizli tanık, “Erdoğan, Başbakan iken birçok kez suikast girişiminde bulundular. En sonunda darbenin kanlı olmasına karar verdiler. Fetullah Gülen, 'Stadyumlar kanla dolacak' dedi. 5 bin kişilik bir liste hazırlandı. Bu listede kimin stadyumda infaz edileceği, kimin ceza evine gönderileceği yazılıydı. Darbeye karşı çıkan kişiler, infaz edildi. İsmini hatırlamadığım Marmara Üniversitesinden bir profesör, Fetullah Gülen'in yaptıklarına karşı çıktığı için kaza süsü verilerek öldürüldü.” dedi.

AMAÇLARI ERDOĞAN'I ATTAN DÜŞÜRÜP BOYNUNUN KIRILMASIYDI

Cemaatin, Erdoğan'ın İstanbul'daki evinin karşısındaki bir evde suikast hazırlığı yaptığı sırada korumaların ay ışığının yansımasıyla keskin nişancı tüfeğini fark ettiklerini anlatan  “Zaman” kod adlı gizli tanık, “Erdoğan'ın attan düştüğü gün, o ata çeşitli ilaçlar verdiler. Amaçları Erdoğan'ı attan düşürüp boynunun kırılmasıydı. Erdoğan için sıralı zehir kullandıklarını da biliyorum.” diye konuştu.

ÖRGÜT BAZI İSİMLERİ PERDELİYOR

Öte yandan “Zaman” kod adlı tanık, "Yusuf Bekmezci, cemaat eğer bir piramitse bu piramitin ortasında değil üstündedir. Muğla'da Bekmezci'ye benzeyen bir şahıs vardır. Cemaat önemli kişileri, bu şekilde perdeler.” dedi.

Sanık Yusuf Bekmezci ise, Kazakistan'a gidişi ile ilgili olarak, “Orada eğitim seviyesi çok düşüktü. Biz onlara Türkçe öğretmek için bir okul açacaktık. Kazakistan'da 16 sene kaldım ve bisküvi fabrikası işlettim.” diye konuştu. Duruşmada dinlenen diğer tanıklardan bazıları, Bekmezci'yi bazı sohbetlerde gördüğünü ifade etti. Tanıklardan biri, “Onun görevi örgüt içinde finansman sağlamaktı. Mahrem imam ataması veya görevden alması söz konusu değildi. Fetullah Gülen'in vazgeçemediği isimler vardır. Yusuf Bekmezci de onlardan bir tanesidir.” dedi.

Dava öğle arası verildi, ardından yargılama sürecek.

Kaynak: Hürriyet