27 Mart 2016 Pazar

FETÖ/PDY’nin Utanç Davası

Erzurum’un Gez köyünde 2007 yılında yaşanan tecavüz skandalı, FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen’in kardeşi Seyfullah Gülen ile iki oğlunun adı karıştığı için örtbas edildi. O tarihte 13 yaşında olan S.Ö. ilk olarak 11 yaşında bir komşusu tarafından tecavüze uğradı. 2007’de babası vefat ettikten sonra kimsesiz kalan S.Ö. aralarında Gülen’in kardeşi Seyfullah Gülen ile iki oğlunun da yer aldığı 92 kişinin tecavüzüne uğradı.

S.Ö. 29.10.2007’de başından geçenleri polise anlatınca hukuk tarihine kara bir leke olarak düşen skandallar zinciri de o gün başladı. Çocuk Şube Müdürlüğü ekiplerinin bakması gereken olaya Ahlak polisi dâhil olunca soruşturma eksik yürütüldü. S.Ö.ye tecavüz edenler arasında Seyfullah Gülen ile oğullarının ismi geçince savcılık dosyayı örtbas ederek rafa kaldırdı. 17-25 Aralık sürecinin ardından yapılan bir ihbarla tekrar açılan dosyadaki skandallar zinciri bir bir tespit edildi. Yeniden başlatılan soruşturma kapsamında o dönem olayı örtbas eden 16 polis hakkında şimdi dava açıldı.


Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 200 sayfalık iddianamede 92 kişinin tecavüzüne uğrayan S.Ö. “mağdur” sıfatıyla yer aldı. İddianamede yasa dışı dinlenen Atatürk Üniversitesi Üroloji Ana Bilim dalı başkanı Prof. Dr. Güray Okyar, dönemin Erzurum Nene Hatun Kız Yurdu Müdürü Faruk İlhan, yurt görevlisi Hakan Şahin ve Seher Küçük “müşteki” sıfatıyla yer aldı.

O dönemde İstihbarat ve Ahlak Büro Müdürlüğünde görevli olan polisler Murat Koçyiğit, Abdullah Güler, M. Hilmi Sevimlican, İbrahim Nuhoğlu, Cengiz Çiçek, Aydın Ergün, Murat Önemli, Fatih Akeroğlu, Ünal Doğruel, Âdem Baysal, Okan Ölmez, Hüseyin Keküllüoğlu, Ahmet Fatih Bayrakçı, Muhsin Pala, Sedat Ekinci ve Fethi Bünet ise “şüpheli” sıfatıyla iddianameye girdiler. Şüpheli polisler hakkında “haberleşmenin gizliliğini ihlal”, “kişisel verilerin kaydedilmesi”, “kamu görevlisinin resmi evrakta sahteciliği”, “suç uydurma” ve “silahlı terör örgütüne üye olma” iddiasıyla 30 yıla kadar hapis istendi.

Ammar’ın adını İbo yaptılar

İddianamede, dinlenen ve fiziki takibe alınan kişilerin bildiklerini başkalarıyla paylaşıp paylaşmadığının öğrenilmeye çalışıldığı ifade edildi. Gülen’in tecavüzcüler arasında yer alan ve S.Ö.’nün adını “İbo Gülen” olarak ifade ettiği kişinin Gülen’in en küçük oğlu Ammar Gülen olduğunun bilinmesine rağmen ifşa edilmediği tespit edildi. Ammar Gülen’in kimliğinin sahte evrak düzenlenerek saklandığı ve polislerin amacın “ FETÖ/PDY kurucusu ve lideri Fetullah Gülen ile akrabalarını korumak için yapıldığı” anlatıldı.

Bekçi itiraf etti ama korundu

Seyfullah Gülen ile S.Ö.yü ilişkiye girdikleri sırada gördüğü ifade edilen bekçinin kimliğinin tespit edildiği; ancak hiçbir teşhis yaptırılmadığı kaydedildi. Diğer 89 tecavüzcü de Fetullah Gülen’i korumak amacıyla soruşturma dışı bırakıldı. Şüpheli polislerden Murat Önemli ve Abdullah Güler ifadelerinde “Aldığımız talimat gereği S.Ö.yü ve profesörü dinledik. Dinlemeleri İstihbarat Daire Başkanlığı’na ilettik” dediler. Tecavüze sesini çıkarmayan yurt müdürü Faruk İlhan’ın il dışına atamasının yapıldığı, 2008 yılının başlarında 2-3 ay içerisinde peşe peşe 4 disiplin soruşturması geçirdiği ve sonra başka bir şehre sürüldüğü kaydedildi.


Aylarca takip edildi

16 polisin FETÖ/PDY adına hareket ederek, Seyfullah Gülen ile iki oğlunu koruduğu anlatılan iddianamede bu girişimin “talimat” alınarak yapıldığı vurgulandı. İddianamede, polislerin soruşturmayı yasa dışı dinleme ve şantajla örtbas ettikleri belirtilerek, Seyfullah Gülen’e “cinsel gücü yerinde” raporu veren ve şu an emekli olan Prof. Dr. Güray Okyar’ın “Organize suçlar kapsamında cebir ve tehdit yoluyla haksız ekonomik çıkar sağlayarak örgütlü bir faaliyet göstermek ve ülkenin birlik ve bütünlüğünü bozmak, görevlerini kısmen ya da engellemeye teşebbüs etmek, halkı silahlı isyana tahrik etmek, ülke ekonomisi ile ulusal güvenliğe zarar vermek, haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla örgütlü bir yapı içerisinde faaliyet göstermek” gibi gerekçelerle uzun süre dinlendiği kaydedildi. Dönemin Başsavcıvekili Taner Aksakal’ın “Bana tecavüz edenlerden biri de Seyfullah Gülen’in oğlu” iddiasını araştırmayarak Seyfullah Gülen lehine “cinsel gücü yok” raporu aldırmaya çalıştığı anlatıldı.

26 Mart 2016 Cumartesi

KPSS Sorularının Sızdırılması Davasının Görülmesine Başlandı

KPSS sorularının sızdırılmasına ilişkin 230 kişi hakkında “Fetullahçı Terör Örgütü kurucusu, yöneticisi ve üyesi olmak, resmi belgede sahtecilik ve kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık” suçlarından açılan davanın ilk celsesi başladı.

Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya tutuklu sanıklar ile sanık ve şikâyetçi avukatları katılıyor. Tutuksuz sanıklardan eski ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan da duruşmada hazır bulunuyor.


Mahkeme Başkanı Musa Yeşil, duruşmaları cuma gününe kadar sürdürmeyi ve bu sürede 54 tutuklu sanığın savunmalarını almayı planladıklarını belirterek, duruşmaları aynı gün içinde 17.00-18.00 gibi sonlandırmayı planladıklarını bildirdi. Yeşil, bütün tutuklu sanıkların savunmaları alındıktan sonra avukatların savunmalarını dinlemeye karar verdiklerini belirtti.

Görevsizlik talebi reddedildi

Davada, sanık avukatının, terör suçlarına bakmakla yetkili Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin “görevsizlik” kararı vererek, dosyayı başka mahkemeye göndermesi talebi reddedildi.

İddianamenin ayrıntıları

Soruşturma, 10 Temmuz 2010 tarihli KPSS Eğitim Bilimleri, Genel Kültür ve Genel Yetenek alanlarında gerçekleştirilen 3 sınav öncesinde soruların sızdırıldığı iddiaları üzerine başlatıldı. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Yücel Erkman, Aralık 2015’te davayı açtı.

Savcı Erkman, sınavdan önce soruların Fetullah Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Ankara Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği görevlisi Berat Koşucu tarafından Süleyman Mustafa İnanıcı aracılığıyla, Yalvaç’ta ikamet eden sanık Baki Saçı’ya e-maille gönderildiğine dair deliller üzerine başlatılan soruşturmada “örgüt” bağına da ulaştı.


Erkman, iddianamede, “Soruşturmada olayın sadece yerel ölçüde kalmadığı, soruların bu şahıslar haricinde sınava giren birçok adaya örgütlü şekilde ulaştırıldığı, şüpheli konumunda bulunan kişilerin birlikte hareket ettikleri, bu birlik ve beraberliğin tesadüflerden ibaret olmadığı ve birçok ortak noktalarının olduğu tespit edilmiştir. Delillerin değerlendirilmesinde eylemlerin hiyerarşik ve örgütlü gerçekleştiği anlaşılmıştır” ifadelerini kullandı.

İddianamede, sanıklar arasında “cemaat bağı” olduğu, soruların sınavdan önce genellikle bu bağa uygun dağıtıldığına işaret edilerek, profilleri, iş yerleri, aralarındaki mali ve sosyal irtibatları incelendiğinde, sanıkların FETÖ/PDY içinde yer aldıkları kaydedildi.

Fetullah Gülen’in, örgüt mensuplarına yurt dışından medya üzerinden talimat verdiği belirtilen iddianamede, Gülen’in, devlete sızmayı esas alan bir konuşması hatırlatılarak, “Gülen’in, geçmiş yıllardaki konuşma kayıtlarında, devletin yasama, yürütme ve yargı erklerinin ele geçirilmesine ilişkin talimatlar verildiği, örgütün gerçek amacına ulaşmak maksadıyla ve örgüte bağlı kadroları kamu kurumlarına yerleştirmek suretiyle devleti ele geçirmeyi hedeflediği görülmektedir" ifadeleri yer aldı.

Tekrarlanan sınavla devlet 9 milyon 111 bin lira zarara uğradı

İddianamede, 294 bin 909 adayın katıldığı 2010’daki KPSS Eğitim Bilimleri sınavının iptal edilerek yeniden yapılmasıyla, devletin 9 milyon 111 bin 138 lira 13 kuruş zarara uğradığı belirtilerek, YÖK Denetleme Kurulunun, Genel Yetenek sorularının da sızdırıldığı raporuna rağmen, bu alanın iptal edilmemesiyle sayıları kesin bilinmemekle beraber binlerce kişinin haksız şekilde devlet memuru olduğu da yer aldı.

Soruşturma konusu sınavı, 81 ilden yüz binlerce adayın varlık-yokluk meselesi olarak gördüğü ve sınava aylarca hazırlandığı ifade edilen iddianamede, Anayasa’nın, kamuya atanmayı sağlayan sınavın hakkaniyet ölçülerinde gerçekleştirilmesi görevi verdiği vurgulandı.

Sanıklar arasındaki yakın ilişki

Yüksek net yapan sanıkların çoğunun aynı dershane, okul ve şirket çalışanları veya eş, kardeş ve diğer akrabaları olduğuna yer verilen iddianamede, yüksek net yapan 3 bin 227 adaydan bin 970’i arasında telefon irtibatı, bin 148’i arasında akrabalık bağı bulunduğu, 896’sının karı koca olduğu, 2 bin 690’ının aynı kurum veya firmada çalıştığı belirtiliyor.

İddianamede, bin 136 adayın aynı adresi, 217 adayın ise aynı site veya apartmanı iletişim adresi olarak bildirdiklerine işaret edilerek, 3 bin 227 adaydan bin 175’inin yüksek başarıya rağmen tekrarlanan sınava katılmadığı, sınava katılan 2 bin 52 adayın bin 999’unun ise puanını düşürdüğü kaydedildi.

Terör örgütü yönetmek ve kurmakla suçlananlar

İddianamede, sınav sorularının sanıklara dağıtıldığı kaydedilen Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneğinin Genel Sekreteri Mehmet Hanefi Sözen, eski Rektör Şerif Ali Tekalan ile Cemil Koca, Yusuf Rodoplu, Bülent Sırtaş, Yusuf Hayri Yıldızhan, Ayhan Kelebek, Ümüt Çakıcı, Süleyman Savat, Abidin Pişgin, Kadir Tufan, Ramazan Şahin, Muharrem Öztürk, Nebil Ekiz ve Ramazan Gözel’e “silahlı terör örgütü kurma ve yönetme ile zincirleme biçimde resmi belgede sahtecilik ve kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık” suçlamaları isnat ediliyor ve 36’şar yıla kadar hapisleri isteniyor.

Diğer sanıklara da “terör örgütüne üye olmak, kamu kurumunun zararına zincirleme dolandırıcılık, zincirleme resmi belgede sahtecilik, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, suç delillerini yok etmek, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği” gibi çeşitli suçlamalar yöneltiliyor.

Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi, iddianameyi kabul ederken, sanıklardan Sözen, Tekalan ve Koca’nın arasında bulunduğu bazıları hakkında yakalama kararı çıkarmıştı. Ancak şu ana kadar bu sanıklardan yakalanabilen olmadı.

Tekalan, Koca ve Sözen, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosunda devam eden “FETÖ/PDY” ana soruşturmasının da şüphelileri arasında bulunuyor. Başsavcılığın talebiyle bu isimlerin yanı sıra Fetullah Gülen ve iş adamı Hamdi Akın İpek’in de arasında bulunduğu 61 kişi hakkında “yokluğunda tutuklama kararı” çıkarılmıştı.

Kaynak: AA (http://aa.com.tr/tr/turkiye/kpss-sorularinin-sizdirilmasi-davasinin-gorulmesine-baslandi/540982)

8 Mart 2016 Salı

680 Hâkim ve Savcı Açığa Alınıyor

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Teftiş Kurulu Başkanlığı, FETÖ/PDY’nin yargı ayağında isimleri tek tek tespit edilen 680 hâkim ve savcı için soruşturma başlattı. İhracı gündeme gelen isimlerin yargılanmaları sağlanacak

En büyük soruşturma

120’si idari yargı ve 560’ı adli yargı olmak üzere toplam 680 hâkim ve savcı için soruşturma başlatıldı. Terör örgütüne üye olmak ve örgütsel eylemde bulunmak suçlarından yürütülen soruşturma kısa sürede tamamlanacak. FETÖ/PDY’nin devlet içerisindeki en büyük yapılanmalarından biri olan yargı ayağına yönelik yürütülen soruşturma genişletildi. Daha önce yasa dışı dinleme ve darbe girişiminde bulunan hâkim ve savcılarla ilgili kararlar alan ve çok sayıda hâkim ve savcıyı meslekten ihraç eden HSYK, bu kez de örgütün yargıdaki diğer uzantıları için harekete geçti. Soruşturma ile yargıda 2 binin üzerinde mensubu olduğu iddia edilen FETÖ’nün büyük darbe alması bekleniyor.


Bulaşmadıkları suç kalmadı

Türkiye'nin 81 ilini de kapsayan çok sayıda HSYK müfettişinin yürüttüğü soruşturma kapsamında hazırlanan raporlar Teftiş Kurulu Başkanlığına iletilmeye başlandı. Raporlarda, örgütsel bağlantıyı ortaya koyan HTS kayıtları, hâkim ve savcıların aldıkları hukuka aykırı dinleme kararları, yargılamalardaki usulsüzlükler, haksız ve şaibeli mal varlığı gibi çok sayıda suça rastlandığı yer aldı.

On binlerce şikâyet

İdari ve adli yargıda yapılan usulsüzler ve örgütsel faaliyetlerle ilgili bugüne kadar on binleri bulan şikâyet dilekçesinin, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, HSYK kurulları, HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığı gibi kurumlara iletildi. Yürütülen soruşturmanın başlangıcını da bu ihbar ve şikâyet dilekçelerinin oluşturduğu ifade edildi. Şikâyetlerden yola çıkan müfettişlerin ortaya koyduğu raporlar doğrultusunda HSYK 2. Dairesi önümüzdeki günlerde kararını açıklayacak.

14 ihraç, 80 açığa alma

17-25 Aralık darbe girişimi sonrası, FETÖ/PDY üyesi başta savcılar Zekeriya Öz, Celal Kara, Muammer Akkaş, Mehmet Yüzgeç ile hâkim Süleyman Karaçöl olmak üzere 14 hâkim ve savcı HSYK tarafından meslekten ihraç edilmişti. HSYK Teftiş Kurulunun hazırladığı raporlar doğrultusunda 80 hâkim ve savcı da açığa alınmıştı. Şu ana kadar görevden alınan ve meslekten ihraç edilen hâkim ve savcıların başta casusluk olmak üzere, darbe girişimi, meslek etiğine aykırı hareket, yasadışı dinleme ve izleme kararı almak, terör örgütü üyeliği ve örgütsel eylemlerde bulunmak gibi çok sayıda suça karıştığı tespit edilmişti.

2 Mart 2016 Çarşamba

Fetullah Gülen’in Kader Yazdığına İnanıyorlar!

STV, Zaman, Aksiyon gibi Fetullah Gülen cemaatine bağlı medya organlarında 21 yıl boyunca muhabir, editör ve haber yöneticiliği görevi yapan, uzun yıllar “Tırsak Taci” tiplemesiyle mizahi yazılar yazan Mustafa Aydın, paralel yapı ve “Tahşiye Kumpası”yla ilgili çok önemli açıklamalarda bulundu. Tahşiye kumpasının Gülen’in vaazından 3 hafta önce Zaman gazetesinin 4. katındaki yönetim bölümünde konuşulduğunu anlatan Mustafa Aydın, cemaat üyelerinin yapıya olan bağlılıklarını sorgusuzca inançlarına bağladı.


“Fetullah Gülen’e biçilen özel manevi rol, cemaatin medya ve bürokrasi içindeki üyelerinin çılgınca sayılabilecek işler yapmasına zemin hazırlıyor” diyen Aydın, “Cemaatin özel bir kesimi arasında dolaşımda olan ve açıktan ilan edilmeyen inanca göre Gülen, ‘kader yazabilen’ bir isim. İnanç böyle olunca bağlılık da sınırsız oluyor. Düşünün Allah’ın mutlak nitelikteki Alîm ve Mürîd isimlerinde tasarruf sahibisiniz. Ve bunu da aslında gizliyor değiller. Bu, Sızıntı dergisinde 23 yıl önce ilan edilen, cemaatin yayınevinde kitabı yayınlanan ve Zaman gazetesinde de dönem dönem hatırlatılan bir inanış. Normal bir cemaat üyesine sorsanız bu durumu asla bilemez” açıklaması yaptı.

Herkül-Mesih ilişkisi

Cemaatin aynı zamanda Gülen’in Mesih olduğu inancına da sahip olduğunu hatırlatan Aydın,“Gülen’in Mesih olduğuna dair inançlarını gizlemiyorlar. Asıl önemli olan Gülen’in vaaz sitesinin ismini Herkül olarak seçmesiydi. Yıllardır devam eden bu gariplik için kimse, ‘Herkül ne demek? Bizim eski bir Yunan tanrısıyla ne işimiz olabilir?’ demedi. Bir Müslüman niçin dini sohbet sitesinin adı olarak Herkül’ü seçer? Yunanistan'da Aynoroz Papazı bir site kursa ve adına ‘Hamza.org’ dese ne kadar absürt olacaksa bu da o kadar saçmadır” ifadelerini kullandı.

Peygamber gibi masum!

Herkül’ün Yunan mitolojisinde “güç”ü temsil ettiğini anlatan Aydın, “Herkül aslında özel insanlara sır olarak açıklanan o bâtınî görüşün özünü oluşturan, “yarı-tanrılık” hâlini sembolize ediyor. Öyle düşünmüyorlarsa niçin Herkül ismini seçtiklerini izah etmeliler. Herkül’le Hıristiyanların algısındaki Mesih aynı özelliğe sahip: İkisi de insan ama aynı zamanda tanrısal özellikleri de var. Böyle olunca sorgulanamaz ve çok güçlü bir konuma ulaşıyorsunuz” şeklinde konuştu. Cemaat üyelerinin Gülen’in yanlış yapabileceğine inanmadıklarını belirten Aydın, şunları söyledi: “Cemaat yazarları aksi şekilde düşüneni münafık, imanı gevşek olarak niteliyor. Cemaatin en önemli ideoloğu Ali Ünal, ‘rehberliğin sorgulanamayacağını’, ‘peygamber vekili’ durumundaki Gülen’in, ‘masum ve masûn’ olduğunu yazdı. İslam’a göre masum ve masûn olan sadece peygamberlerdir. Bu inanış Şiilerin ‘sorgulanmayan’ konumdaki Ayetullahlarına benziyor. Zaten yapının üst kısmının inancı da Bâtınî. Bugün ortaya çıkan icraatlarının ve belli bir kitlenin hâlâ oradan kopamamasının sebebini bu inanış oluşturuyor.”

Sorgularsanız kâfir olursunuz

“Yapının içinde olup da bunu görüp sorgulayabilmek mümkün değil” diyen Aydın, “Sorgularsanız kâfir, münafık, karaktersiz olarak damgalanır ve lanetlenirsiniz” dedi. Aydın, cemaat içinde yer alan kendi halindeki sempatizanların içerideki çelişkiyi sorgulamadıklarını söyleyerek, şu ifadeleri kullandı: “Bir ‘vejetaryen’ derneğe üye olmuşsanız ve her hafta o dernekte ‘mangal partisi’ veriliyorsa, üstelik siz hâlâ içinde bulunduğunuz bu yaman çelişkiyi sorgulamıyorsanız durumunuz vahim demektir. İnsanımız bir cemaat ya da tarikata girdiğinde ‘İslam’a girdiğini’ sanıyor. Hâlbuki İslam’ın yasakladığı pek çok konu bu gruplarda ‘serbest’ olabiliyor.”

JİTEM'i deşifre ettim sürüldüm

Samanyolu TV’de çalışırken kurum içerisindeki bazı önemli isimlerin MGK ve JİTEM’le bağlantılarını deşifre ettiği için Zaman Gazetesi’ne geçmek zorunda bırakıldığını da anlatan Aydın, “Fetullah Gülen’in vaaz kasetleri STV’nin arşivinde muhafaza ediliyordu. Tabii içeriğini o gün için bilmemiz mümkün değildi. O dönem Veli Küçük’ün medyadaki en önemli jokeri olarak kendini lanse eden Tuncay Güney’le irtibatı olan bazı isimlerin, birtakım kasetleri STV arşivinden kurum dışına çıkarttığını tespit ettim. Altunizade 5. katta yaşayan Gülen’e de bu bilgileri bir aracı vasıtasıyla ilettim. Ardından ‘Bunlar çok güçlü. Artık bu binada olmanızı istemiyorlar. Siz en iyisi Zaman Gazetesi’ne geçin’ denildi. Tuncay Güney, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfında da görev yapan bir isim malum; ama sürgün olan bendim! JİTEM’in en tehlikeli olduğu dönemde kendilerini savunan birini mağdur eden bu yapıya olan güvenim o gün tamamen bitmişti.” şeklinde konuştu.

Dumanlı’ya dosyalı tehdit

“Zaman Gazetesinde son 14 yılda editör ve editör yardımcısı olmasına rağmen hiçbir zaman günlük, haftalık, aylık, yıllık yayın toplantılarına katılmam istenmedi” diyen Aydın, “Bu bir ayrımcılıktı tabii; ama benim için de aslında en büyük nimetti. Özellikle son 6 yıl istifa edip ayrılmam için özel bir mobbinge maruz kalsam da bu süreci de sabırla atlattım” diye konuştu. Ekrem Dumanlı’nın darbe sürecinin ilk başlarında direnmek istediğini iddia eden Aydın, “Önder Aytaç ve çetesi onu ‘22 dosyan geldi, bekletiyoruz’ diyerek etkisiz hale getirdi” dedi. Hidayet Karaca'nın mahkemeyi reddedip ifade vermediği için tutuklandığını hatırlatan Aydın, şu açıklamalarda bulundu: “Dumanlı’dan da mahkemeyi reddetmesi, ifade vermemesi ve hapse girmesi istenmişti. O bunu kabul etmedi. Avukatlarının ısrarına rağmen ifade verip ‘Ben gazetecilik yaptım. Kendimi savunurum. Diğerleri de kendisini savunsun’ diyerek Gülen dâhil diğer tüm zanlıları yalnız bırakmış oldu. Sızdırılan 2,5 dakikalık ifade videosunda bu apaçık görülebiliyor. O görüntüden sonra gazetenin başında kalamayacağını anladım.”

Umutları mayıs darbesi

Paralel yapının tek umudunun mart-mayıs arası çıkmasını istedikleri kaos ve ardından gelecek darbe olduğunu kaydeden Mustafa Aydın’a göre, Erdoğan’ın ölmesini, Türkiye’ye NATO ve BM’nin müdahale etmesini dua ederek isteyen cemaat üyeleri mevcut. Aydın, yapıdan korkmadan açıklamalarda bulunmasının nedenini ise şu sözlerle anlattı: “Hâlâ darbe ve kaos projesi içinde olmasalar, HDP-PKK-PYD’yi son süreçte korumasalar, nasıl olsa adli süreç devam ediyor deyip yine konuşmayabilirdim. Herkesin hayatı pahasına bu darbe kumpasına karşı çıkması, bu tezgâha dâhil kim varsa deşifre edilmesi gerekiyor.”

Eyüp Can Soros’un adamı

Zaman Gazetesinde yıllarca birinci sayfa editörlüğü yapan Aydın, gazetenin tamamının her gün faks veya mail yoluyla Gülen’e gönderildiğini söyledi. Aydın, “Aksiyon Dergisinde ise işlerin başına, ‘Muhterem Efendim’ diye yazarak o hafta girilmesi muhtemel kapak ve dosya konularını arz eder, tensiplerini beklerdik” dedi. “Gazetede birinci sayfa editörüyken Ekrem Dumanlı ve Eyüp Can’a Soros ve TESEV'in Türkiye’de yapmak istedikleri şeyi, ‘Ilımlı-Protestan İslam Projesi’ni, bu projenin başındaki isme prim vermemek gerektiğini bütün editörlerin huzurunda yayın toplantısında söyledim” diyen Aydın, “Gidip de bunun dedikodusunu başka bir yerde yapmadım. Yapsam, fitneye yol açsam bir gün tutmazlardı. Ama o günden sonra da eski samimiyet bir anda bitiverdi” dedi. Aydın o dönem gazetenin 2 numarası olan Eyüp Can’ın daha sonra Soros Vakfı’nın Türkiye'deki 3 isminden biri olduğu ortaya çıkınca alelacele görevden ayrılmak zorunda kaldığını iddia etti.

Amaç Erdoğan’ı tasfiye etmekti

Mustafa Aydın, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının amaçlarını ise şöyle açıkladı: “Balyoz ve Ergenekon operasyonlarının amacı önce askeriye içindeki ulusalcı olarak adlandırılan ekibi tasfiye edip boşalan yerlere cemaat üyelerini doldurmak; daha sonra da 7 Şubat MİT krizi ve 17-25 Aralık’ta ortaya çıktığı gibi Erdoğan’ı tasfiye etmekti. Balyoz’a zemin oluşturan bazı belgelerin sahte olduğu ortaya çıktığında mağdur olanların itibarı iade edilecek; ama istenen dönüşüm de askeriye, bürokrasi ve son olarak siyasette sağlanmış olacaktı.”

Onlar terörist onlarla görüşme!

Tahşiye Yayınevi çevresine kurulan kumpasın şahidi olduğunu davet edilmesi şahitlik de edebileceğini ifade eden Mustafa Aydın, “Bu küçük Nur cemaatinde eskiden Yeni Asya gazetesinde birlikte çalıştığım insanlar var. Zaman Gazetesi Yayın Danışmanı Hamdullah Bayram Öztürk tarafından ilk önce 1996 yılının aralık ayında dolaylı olarak uyarıldım. 2009 yılının Mart ayında ise bu kez bu insanların terörist olduğu ve görüşmemem gerektiği şeklinde uyarı geldi” dedi. Aydın, “İlahiyat kökenli biri olan bu şahsın bu ikazından bir-iki gün sonra Zaman binasına Tuncay Opçin ve Mehmet Baransu da geldiler. İkisi de Aksiyon döneminden mesai arkadaşım olduğu için, ‘Hamdullah Bey, Muşlu Muhammed Hoca’nın terörist olduğunu söylüyor. Bu insanların çoğunu tanıyorum. Nereden çıktı şimdi bu?’ diye sorduğumda, ikisi birden, ‘Abi o insanlarla görüşme, uzak dur, onlar El Kaideci, silahlı terör örgütü’ dediler. Bu iki ismin de o güne kadar hiçbir yerde habere konu olmamış, adları sanları bugün bile bilinmeyen küçük bir grup hakkında bu kadar net kanaat sahibi olmaları çok şaşırtıcı idi” açıklaması yaptı. Öztürk'ün, kendisine “Mehmet Doğan, Muş’taki çiftliğinde silahlı eğitim veriyordu” dediğini aktaran Aydın, bu ikazla şoke olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:

İzlendiğimi anladım

“Hamdullah Öztürk’e, ‘İddianızı kabul etmiyorum. Elinizde savcı, polis ve jandarma gücü var. Eğer dediğiniz gibi o şekilde bir eğitim varsa, zaten baskın yapar yakalatabilirdiniz’ dedim. Öztürk dün sosyal medyadaki açıklamalarım üzerine 2009 yılı Mart ayında beni ikaz ettiği 4. kattaki görüşmeyi reddetmedi. Sadece bu kumpasın arkasında olmadığını iddia etti. Kendisine benim o gruba yakın bazı insanlarla görüştüğümü, daha sonra Fetullah Gülen’in konuşmasında ve Tek Türkiye dizisinde ileri sürülen aynı iddiaları nereden bildiğini sordum. Cevap vermedi. Benim her cemaat ve gruptan arkadaş çevrem var. Tahşiye Yayınevi çevresindeki insanlar 30-35 yıllık eski mesai arkadaşlarım. Uyarıldığım an izlendiğimi de anladım.”


Yolsuzluk yapan bizden mi değil mi?

17-25 Aralık darbe süreciyle ilgili de konuşan Aydın, “Biz yolsuzluğu ortaya çıkardık, iktidar bu yüzden bizi tasfiye ediyor şeklinde ezber var. 21 yıl boyunca ne Samanyolu’nda ne de Zaman Medya Grubu’nda yolsuzluklara karşı ilkesel bir karşı çıkma asla görmedim. Böyle bir haber geldiğinde sadece ‘bizden mi, değil mi?’ ona bakılır. Ataşehir Buzz Rezidance’la ilgili ilk dosyalar 2012’de Zaman’a gelmiştir ve ilgili haber sayfadan çıkarılmış, ardından bu şirketten reklam alınmıştır. Aynı şey Zekeriyaköy’deki eski füze arazisiyle ilgili konuda da böyle oldu. Önce haberler girildi, ardından haberlere son verilip o şirketten reklam alındı” ifadelerini kullandı.