2 Mart 2016 Çarşamba

Fetullah Gülen’in Kader Yazdığına İnanıyorlar!

STV, Zaman, Aksiyon gibi Fetullah Gülen cemaatine bağlı medya organlarında 21 yıl boyunca muhabir, editör ve haber yöneticiliği görevi yapan, uzun yıllar “Tırsak Taci” tiplemesiyle mizahi yazılar yazan Mustafa Aydın, paralel yapı ve “Tahşiye Kumpası”yla ilgili çok önemli açıklamalarda bulundu. Tahşiye kumpasının Gülen’in vaazından 3 hafta önce Zaman gazetesinin 4. katındaki yönetim bölümünde konuşulduğunu anlatan Mustafa Aydın, cemaat üyelerinin yapıya olan bağlılıklarını sorgusuzca inançlarına bağladı.


“Fetullah Gülen’e biçilen özel manevi rol, cemaatin medya ve bürokrasi içindeki üyelerinin çılgınca sayılabilecek işler yapmasına zemin hazırlıyor” diyen Aydın, “Cemaatin özel bir kesimi arasında dolaşımda olan ve açıktan ilan edilmeyen inanca göre Gülen, ‘kader yazabilen’ bir isim. İnanç böyle olunca bağlılık da sınırsız oluyor. Düşünün Allah’ın mutlak nitelikteki Alîm ve Mürîd isimlerinde tasarruf sahibisiniz. Ve bunu da aslında gizliyor değiller. Bu, Sızıntı dergisinde 23 yıl önce ilan edilen, cemaatin yayınevinde kitabı yayınlanan ve Zaman gazetesinde de dönem dönem hatırlatılan bir inanış. Normal bir cemaat üyesine sorsanız bu durumu asla bilemez” açıklaması yaptı.

Herkül-Mesih ilişkisi

Cemaatin aynı zamanda Gülen’in Mesih olduğu inancına da sahip olduğunu hatırlatan Aydın,“Gülen’in Mesih olduğuna dair inançlarını gizlemiyorlar. Asıl önemli olan Gülen’in vaaz sitesinin ismini Herkül olarak seçmesiydi. Yıllardır devam eden bu gariplik için kimse, ‘Herkül ne demek? Bizim eski bir Yunan tanrısıyla ne işimiz olabilir?’ demedi. Bir Müslüman niçin dini sohbet sitesinin adı olarak Herkül’ü seçer? Yunanistan'da Aynoroz Papazı bir site kursa ve adına ‘Hamza.org’ dese ne kadar absürt olacaksa bu da o kadar saçmadır” ifadelerini kullandı.

Peygamber gibi masum!

Herkül’ün Yunan mitolojisinde “güç”ü temsil ettiğini anlatan Aydın, “Herkül aslında özel insanlara sır olarak açıklanan o bâtınî görüşün özünü oluşturan, “yarı-tanrılık” hâlini sembolize ediyor. Öyle düşünmüyorlarsa niçin Herkül ismini seçtiklerini izah etmeliler. Herkül’le Hıristiyanların algısındaki Mesih aynı özelliğe sahip: İkisi de insan ama aynı zamanda tanrısal özellikleri de var. Böyle olunca sorgulanamaz ve çok güçlü bir konuma ulaşıyorsunuz” şeklinde konuştu. Cemaat üyelerinin Gülen’in yanlış yapabileceğine inanmadıklarını belirten Aydın, şunları söyledi: “Cemaat yazarları aksi şekilde düşüneni münafık, imanı gevşek olarak niteliyor. Cemaatin en önemli ideoloğu Ali Ünal, ‘rehberliğin sorgulanamayacağını’, ‘peygamber vekili’ durumundaki Gülen’in, ‘masum ve masûn’ olduğunu yazdı. İslam’a göre masum ve masûn olan sadece peygamberlerdir. Bu inanış Şiilerin ‘sorgulanmayan’ konumdaki Ayetullahlarına benziyor. Zaten yapının üst kısmının inancı da Bâtınî. Bugün ortaya çıkan icraatlarının ve belli bir kitlenin hâlâ oradan kopamamasının sebebini bu inanış oluşturuyor.”

Sorgularsanız kâfir olursunuz

“Yapının içinde olup da bunu görüp sorgulayabilmek mümkün değil” diyen Aydın, “Sorgularsanız kâfir, münafık, karaktersiz olarak damgalanır ve lanetlenirsiniz” dedi. Aydın, cemaat içinde yer alan kendi halindeki sempatizanların içerideki çelişkiyi sorgulamadıklarını söyleyerek, şu ifadeleri kullandı: “Bir ‘vejetaryen’ derneğe üye olmuşsanız ve her hafta o dernekte ‘mangal partisi’ veriliyorsa, üstelik siz hâlâ içinde bulunduğunuz bu yaman çelişkiyi sorgulamıyorsanız durumunuz vahim demektir. İnsanımız bir cemaat ya da tarikata girdiğinde ‘İslam’a girdiğini’ sanıyor. Hâlbuki İslam’ın yasakladığı pek çok konu bu gruplarda ‘serbest’ olabiliyor.”

JİTEM'i deşifre ettim sürüldüm

Samanyolu TV’de çalışırken kurum içerisindeki bazı önemli isimlerin MGK ve JİTEM’le bağlantılarını deşifre ettiği için Zaman Gazetesi’ne geçmek zorunda bırakıldığını da anlatan Aydın, “Fetullah Gülen’in vaaz kasetleri STV’nin arşivinde muhafaza ediliyordu. Tabii içeriğini o gün için bilmemiz mümkün değildi. O dönem Veli Küçük’ün medyadaki en önemli jokeri olarak kendini lanse eden Tuncay Güney’le irtibatı olan bazı isimlerin, birtakım kasetleri STV arşivinden kurum dışına çıkarttığını tespit ettim. Altunizade 5. katta yaşayan Gülen’e de bu bilgileri bir aracı vasıtasıyla ilettim. Ardından ‘Bunlar çok güçlü. Artık bu binada olmanızı istemiyorlar. Siz en iyisi Zaman Gazetesi’ne geçin’ denildi. Tuncay Güney, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfında da görev yapan bir isim malum; ama sürgün olan bendim! JİTEM’in en tehlikeli olduğu dönemde kendilerini savunan birini mağdur eden bu yapıya olan güvenim o gün tamamen bitmişti.” şeklinde konuştu.

Dumanlı’ya dosyalı tehdit

“Zaman Gazetesinde son 14 yılda editör ve editör yardımcısı olmasına rağmen hiçbir zaman günlük, haftalık, aylık, yıllık yayın toplantılarına katılmam istenmedi” diyen Aydın, “Bu bir ayrımcılıktı tabii; ama benim için de aslında en büyük nimetti. Özellikle son 6 yıl istifa edip ayrılmam için özel bir mobbinge maruz kalsam da bu süreci de sabırla atlattım” diye konuştu. Ekrem Dumanlı’nın darbe sürecinin ilk başlarında direnmek istediğini iddia eden Aydın, “Önder Aytaç ve çetesi onu ‘22 dosyan geldi, bekletiyoruz’ diyerek etkisiz hale getirdi” dedi. Hidayet Karaca'nın mahkemeyi reddedip ifade vermediği için tutuklandığını hatırlatan Aydın, şu açıklamalarda bulundu: “Dumanlı’dan da mahkemeyi reddetmesi, ifade vermemesi ve hapse girmesi istenmişti. O bunu kabul etmedi. Avukatlarının ısrarına rağmen ifade verip ‘Ben gazetecilik yaptım. Kendimi savunurum. Diğerleri de kendisini savunsun’ diyerek Gülen dâhil diğer tüm zanlıları yalnız bırakmış oldu. Sızdırılan 2,5 dakikalık ifade videosunda bu apaçık görülebiliyor. O görüntüden sonra gazetenin başında kalamayacağını anladım.”

Umutları mayıs darbesi

Paralel yapının tek umudunun mart-mayıs arası çıkmasını istedikleri kaos ve ardından gelecek darbe olduğunu kaydeden Mustafa Aydın’a göre, Erdoğan’ın ölmesini, Türkiye’ye NATO ve BM’nin müdahale etmesini dua ederek isteyen cemaat üyeleri mevcut. Aydın, yapıdan korkmadan açıklamalarda bulunmasının nedenini ise şu sözlerle anlattı: “Hâlâ darbe ve kaos projesi içinde olmasalar, HDP-PKK-PYD’yi son süreçte korumasalar, nasıl olsa adli süreç devam ediyor deyip yine konuşmayabilirdim. Herkesin hayatı pahasına bu darbe kumpasına karşı çıkması, bu tezgâha dâhil kim varsa deşifre edilmesi gerekiyor.”

Eyüp Can Soros’un adamı

Zaman Gazetesinde yıllarca birinci sayfa editörlüğü yapan Aydın, gazetenin tamamının her gün faks veya mail yoluyla Gülen’e gönderildiğini söyledi. Aydın, “Aksiyon Dergisinde ise işlerin başına, ‘Muhterem Efendim’ diye yazarak o hafta girilmesi muhtemel kapak ve dosya konularını arz eder, tensiplerini beklerdik” dedi. “Gazetede birinci sayfa editörüyken Ekrem Dumanlı ve Eyüp Can’a Soros ve TESEV'in Türkiye’de yapmak istedikleri şeyi, ‘Ilımlı-Protestan İslam Projesi’ni, bu projenin başındaki isme prim vermemek gerektiğini bütün editörlerin huzurunda yayın toplantısında söyledim” diyen Aydın, “Gidip de bunun dedikodusunu başka bir yerde yapmadım. Yapsam, fitneye yol açsam bir gün tutmazlardı. Ama o günden sonra da eski samimiyet bir anda bitiverdi” dedi. Aydın o dönem gazetenin 2 numarası olan Eyüp Can’ın daha sonra Soros Vakfı’nın Türkiye'deki 3 isminden biri olduğu ortaya çıkınca alelacele görevden ayrılmak zorunda kaldığını iddia etti.

Amaç Erdoğan’ı tasfiye etmekti

Mustafa Aydın, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının amaçlarını ise şöyle açıkladı: “Balyoz ve Ergenekon operasyonlarının amacı önce askeriye içindeki ulusalcı olarak adlandırılan ekibi tasfiye edip boşalan yerlere cemaat üyelerini doldurmak; daha sonra da 7 Şubat MİT krizi ve 17-25 Aralık’ta ortaya çıktığı gibi Erdoğan’ı tasfiye etmekti. Balyoz’a zemin oluşturan bazı belgelerin sahte olduğu ortaya çıktığında mağdur olanların itibarı iade edilecek; ama istenen dönüşüm de askeriye, bürokrasi ve son olarak siyasette sağlanmış olacaktı.”

Onlar terörist onlarla görüşme!

Tahşiye Yayınevi çevresine kurulan kumpasın şahidi olduğunu davet edilmesi şahitlik de edebileceğini ifade eden Mustafa Aydın, “Bu küçük Nur cemaatinde eskiden Yeni Asya gazetesinde birlikte çalıştığım insanlar var. Zaman Gazetesi Yayın Danışmanı Hamdullah Bayram Öztürk tarafından ilk önce 1996 yılının aralık ayında dolaylı olarak uyarıldım. 2009 yılının Mart ayında ise bu kez bu insanların terörist olduğu ve görüşmemem gerektiği şeklinde uyarı geldi” dedi. Aydın, “İlahiyat kökenli biri olan bu şahsın bu ikazından bir-iki gün sonra Zaman binasına Tuncay Opçin ve Mehmet Baransu da geldiler. İkisi de Aksiyon döneminden mesai arkadaşım olduğu için, ‘Hamdullah Bey, Muşlu Muhammed Hoca’nın terörist olduğunu söylüyor. Bu insanların çoğunu tanıyorum. Nereden çıktı şimdi bu?’ diye sorduğumda, ikisi birden, ‘Abi o insanlarla görüşme, uzak dur, onlar El Kaideci, silahlı terör örgütü’ dediler. Bu iki ismin de o güne kadar hiçbir yerde habere konu olmamış, adları sanları bugün bile bilinmeyen küçük bir grup hakkında bu kadar net kanaat sahibi olmaları çok şaşırtıcı idi” açıklaması yaptı. Öztürk'ün, kendisine “Mehmet Doğan, Muş’taki çiftliğinde silahlı eğitim veriyordu” dediğini aktaran Aydın, bu ikazla şoke olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:

İzlendiğimi anladım

“Hamdullah Öztürk’e, ‘İddianızı kabul etmiyorum. Elinizde savcı, polis ve jandarma gücü var. Eğer dediğiniz gibi o şekilde bir eğitim varsa, zaten baskın yapar yakalatabilirdiniz’ dedim. Öztürk dün sosyal medyadaki açıklamalarım üzerine 2009 yılı Mart ayında beni ikaz ettiği 4. kattaki görüşmeyi reddetmedi. Sadece bu kumpasın arkasında olmadığını iddia etti. Kendisine benim o gruba yakın bazı insanlarla görüştüğümü, daha sonra Fetullah Gülen’in konuşmasında ve Tek Türkiye dizisinde ileri sürülen aynı iddiaları nereden bildiğini sordum. Cevap vermedi. Benim her cemaat ve gruptan arkadaş çevrem var. Tahşiye Yayınevi çevresindeki insanlar 30-35 yıllık eski mesai arkadaşlarım. Uyarıldığım an izlendiğimi de anladım.”


Yolsuzluk yapan bizden mi değil mi?

17-25 Aralık darbe süreciyle ilgili de konuşan Aydın, “Biz yolsuzluğu ortaya çıkardık, iktidar bu yüzden bizi tasfiye ediyor şeklinde ezber var. 21 yıl boyunca ne Samanyolu’nda ne de Zaman Medya Grubu’nda yolsuzluklara karşı ilkesel bir karşı çıkma asla görmedim. Böyle bir haber geldiğinde sadece ‘bizden mi, değil mi?’ ona bakılır. Ataşehir Buzz Rezidance’la ilgili ilk dosyalar 2012’de Zaman’a gelmiştir ve ilgili haber sayfadan çıkarılmış, ardından bu şirketten reklam alınmıştır. Aynı şey Zekeriyaköy’deki eski füze arazisiyle ilgili konuda da böyle oldu. Önce haberler girildi, ardından haberlere son verilip o şirketten reklam alındı” ifadelerini kullandı.

19 Şubat 2016 Cuma

Gülen’in Haber Sızdıran Bir Ekibi Hâlâ Faaliyette

Kaynak Holding Yönetim Kurulu Başkanı İmran Okumuş, “Herhalde (Fetullah Gülen’in) haber sızdıran bir ekibi hala faaliyette. Biz atanmadan önce 30 milyon lira Hollanda’ya kâr payı adı altında kaçırılan bir para var. Onun dışında haber almışlar, şirketlere alternatif şirketler kurmuşlar; 7 şirkete sadece Kaynak Holding bünyesinde diye kâr payı dağıtmışlar; okul, yurt ve şirket binalarını satışa çıkarmışlar" dedi.

Okumuş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Kaynak Holding’'e mahkeme tarafından 7 kişinin kayyum olarak atandığını anımsatarak, göreve geldiği ilk dönemde holdingde karşılaştığı yöneticiler için “bu kadar yalan söyleyen bir insan topluluğunu hayatımda görmedim” ifadelerini kullandı.

Söylediği her şeyin belgesi bulunduğuna dikkati çeken Okumuş, bu konudaki sorumluluğunun hukuken de manevi olarak da farkında olduğunu vurguladı.


Holding bünyesinde otomotiv dışında hemen her alanda faaliyet gösteren 58 şirket olduğunu anlatan Okumuş, incelemeler sırasında yayın ve enerji grubundaki farklı illerde bulunan bazı şirketlerin, kamudan iş alabilmek amacıyla Ankara’ya taşındığını tespit ettiklerini bildirdi. Holdinge bağlı Türkiye’nin birçok yerinde yayın evleri, gıda, tekstil ve ulaştırma sektörlerinde şirketler bulunduğunu ifade eden Okumuş, “Sadece otomobil üretilmiyor. Diğer her şey var. Her gün bir maske çıkartıyoruz. Şirket sayısı daha da artabilir” diye konuştu.

Şirketlerin sahibi yok

Okumuş, bu şirketlerin “sahibinin olmadığına” işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Herhalde (Fetullah Gülen’in) haber sızdıran bir ekibi hala faaliyette. Biz atanmadan önce 30 milyon lira Hollanda’ya kâr payı adı altında kaçırılan bir para var. Onun dışında haber almışlar, şirketlere alternatif şirketler kurmuşlar; 7 şirkete sadece Kaynak Holding bünyesinde diye kar payı dağıtmışlar; okul, yurt ve şirket binalarını satışa çıkarmışlar. Mizan Eğitim Kurumu 11 Şubat'ta bize devroldu. Şirketin o dönemdeki yöneticilerini davet ettiğimde verdikleri bilgi, ‘Bu şirket zarar ediyordu, dershaneler kapanma noktasına geldiği için binayı satma kararı aldık. 20 milyon lira da teklif aldık’ şeklinde. Şirketin 1,4 milyon lira borcu varmış. Borçtan sonra kalan 18,6 milyon lirayı kim alacak? Şirketin kâğıt üzerindeki ortakları sermaye aktarmamış. O zaman bu paranın sahibi yok. Bu şirketler bu milletin şirketleridir.”
NT’nin Almanya ve Hollanda'da isim hakları devredilmiş

Okumuş, Holding bünyesinde sağlık sektöründe faaliyet gösteren bir şirket için mülk satışlarıyla ilgili görüşmelerin yapıldığını, hatta şirketin tüm hisselerinin satışıyla ilgili Japonya’da bir firmayla anlaşmaya varıldığını tespit ettiklerini bildirdi. Okumuş, “Biz atandık ve durdurduk bu satışı. Gerçek sahipleri yok bu şirketlerin, bunlar milletin şirketleri. Ortaklar Kurulu adı altında açıklama yapıyorlar. ‘Bu ortaklar kim, bunları tanımak istiyorum?’ diyorum, ses yok. Türkiye’de değillerse istedikleri yere de giderim” ifadelerini kullandı.

NT’nin şu anda 7 ülkede faaliyette bulunduğunu anlatan Okumuş, mahkeme kararıyla yönetime gelmeden önce NT’nin Almanya ve Hollanda’da isim hakkının devredildiğini kaydetti. Okumuş, “Kaçırdıkları birçok şey var. Bunları inceliyoruz” diye konuştu.

İngiltere'deki vakıflara 6 trilyon bağış var

Holding’in nakit akışlarını incelediklerini belirten Okumuş, şöyle devam etti:
“Gazeteciler ve Yazarlar Derneğine düzenli olarak aylık 100 bin lira bağışın yanı sıra Japonya ve İngiltere’de vakıflara bağış gibi 2015 yılında yaklaşık 6 trilyon lira bağış var. Yurt dışı ve Türkiye içinde bağışlar var. 2015 yılında İspanya’da sanal oyun için anlaşma yaparak 12 milyon lira göndermişler. Ama ortada oyun filan yok. Hiçbir şey yapılmamış. Samanyolu TV’ye geçen yıl sinema filmi anlaşması yapılmış; iki ayrı 5’er milyon liralık ödeme yapılmış ama ortada film de yok.”
Hiçbir iş yapmayan imamlar yüksek maaşlara bağlanmıştı

Kaynak Holding bünyesinde 5 binin üzerinde mavi yakalı olmak üzere 11 bin 300 kişinin çalıştığını kaydeden Okumuş, bunların çoğunun asgari ücretli olduklarını söyledi. İmran Okumuş, şunları kaydetti:
“Asgari ücretle çalıştırılan bu insanlardan servis ücreti olarak Avrupa yakası için 35 lira, Anadolu yakası için 55 lira para kesiliyor, gazetelere zorunlu abone yapılıyordu. Aynı yönetim geçen yıl şubat-mayıs arasında ‘tasarruf tedbirleri’ adı altında bir kararla bin 30 kişiyi işten çıkartıyor. Sonra aynı ekip, bu yönetim geçen yıl kasım ayı başlarında biz atanmadan bir hafta önce 19 yöneticisine 125’er bin lira ödeme yapıyor. Zarar eden, tasarruf için işçi çıkaran bir şirket nasıl prim ödeyebilir? Susturucu satın aldılar. Normal maaş verdiği bir genel müdüre bu primi neden veriyor? Bu insanlardan neyi gizlemeleri istendi? Sadece bir dava için 400 bin lira alan avukatlar var. 7 avukat, 1 milyon liranın üzerinde ücret almışlar.”
Gülen’in kardeşi iş yapmadığı halde 48 bin lira maaş alıyor

Holding bünyesinde birçok imamın hiçbir iş yapmadığı halde yüksek maaşlara bağlandığını belirten Okumuş, “Bu imamların tamamının iş akdini feshettik. Göreve geldiğimiz ilk gün genel müdürlerin istifasını aldık. Gülen’in İzmir’de yaşayan kardeşi Mesih Gülen hiçbir iş yapmadığı halde danışman olarak aylık 48 bin lira, yeğeni Kubbettin Gülen ise aynı görev için 6 bin 900 lira ücret alıyordu. İşlerine son verdik. Toplam 355 kişiydi, birçoğu kendisi istifa etti, birçoğu yurtdışına kaçtı. O an belirlediğimiz 182 tanesinin iş akdini feshettik. Genel müdürlerin ortalama brüt maaşları 9 bin 600 liraydı. 700 bin lira gibi bir rakam toplam. Bunlar hiçbir iş yapmayan insanlar, sadece onlara hizmet etmiş ‘abi’ konumunda kişiler” değerlendirmesinde bulundu.

Yöneticilerin başarısız olmasını istemişler

İmran Okumuş, personel alımlarının ve iş ilişkilerinin Paralel Devlet Yapılanması’nın talebi doğrultusunda gerçekleştirildiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
“Kendi ağlarını örmüşler. Sadece duvarlar yok. Maske kullanmışlar. Bu maskeleri bir bir söküyoruz. Ticarethane değil 'insanhane'. Yöneticilerin başarısız olmasını istemişler. ‘NT’den alışveriş yapmayın, Sürat ile çalışmayın, Nüans Turizm ile seyahat etmeyin’ şeklinde konuşmuşlar. Sızıntı dergisinin abone sayısı 2014 yılında 721 bin, 2015 yılında 520 binken 2016 yılında ise sıfır. Bu abonelik değildi, havuzda toplanan para. Sızıntı dergisi bu örgütün ‘himmet toplama aracı’ olmuş. Demek ki talimat geldi ‘abone olmayın’ diye, abone olmadılar.”

18 Şubat 2016 Perşembe

Öğretmen Olamayanı Doçent Yaptılar

FETÖ/PDY konusunda soruşturma yürüten Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı (YÖK) büyük bir skandalı ortaya çıkardı. 2010 KPSS’de kopya çeken ve öğretmen olamayan FETÖ/PDY üyelerinden 100 kişinin, üniversitelere ve çeşitli idari kadrolarına doçent, memur ve uzman olarak yerleştirildiği tespit edildi.

2010 Kamu Personel Seçme Sınavı (KPSS) Eğitim Bilimleri Sınavı’nda kopya çekerek tam puan alan 3 bin 227 kişinin, sınavın kısmen iptal edilmesiyle öğretmenlik hayallerinin suya düşmesi üzerine paralel yapının, yeni bir kurguyu devreye soktuğu tespit edildi.

Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının, (FETÖ/PDY) öğretmen yapamadığı 100 örgüt üyesini çeşitli üniversitelere uzman, araştırma görevlisi, öğretim görevlisi, hatta FETÖ/PDY üniversitelerinden hızlı bir şekilde doktora almalarını sağlayarak yardımcı doçent olarak yerleştirdiği bildirildi.

YÖK ortaya çıkardı

Skandal, FETÖ/PDY konusunda soruşturma yürüten Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı (YÖK) tarafından ortaya çıkartıldı. Üniversitelere daha önceden atanan FETÖ/PDY’ye yakın rektörlerin genelde hukuki kılıflar uydurarak yapmış olduğu eleman alımlarındaki usulsüzlükleri araştıran YÖK, ilginç bir sonuçla karşılaştı. FETÖ/PDY, 2010 KPSS sınavında öğretmen olabilmeleri için çaldığı soruları sızdırdığı elemanlarını, bu amaç gerçekleşmeyince kimsenin aklına gelmeyecek başka kurumlara yerleştirme tedbiri kapsamında üniversitelere eleman olarak yerleştirmeye başladı. YÖK bünyesinde yapılan araştırma, söz konusu sınavda kopya çeken FETÖ üyelerinden 100 tanesinin çeşitli üniversitelere yerleştirildiğini ortaya çıkardı. Bu çerçevede üniversitelere 8 yardımcı doçent, 22 öğretim görevlisi, 27 araştırma görevlisi, 5 okutman ile memur ve uzmanlar olmak üzere 100 kişiyi devlet ve vakıf üniversitelerine yerleştirdi.

FETÖ/PDY’ye yakın olarak bilinen üniversiteler

Ülkemizde 193 üniversite bulunuyor ve bunlardan 109’u devlet, 76’sı vakıf, 8’i ise vakıf Meslek Yüksek Okulu olarak faaliyet gösteriyor. Kopya olayına adı karışan ve vakıf üniversitelerinde istihdam edilenlerin tamamının ise FETÖ/PDY’ye yakın olarak bilinen üniversitelerde işe alınması dikkat çekiyor.

2010 KPSS soruşturmasına bakan Savcı Yücel Erkman tarafından hazırlanan iddianame, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. İddianamede, çalınan soruların dağıtıldığı Turgut Özal Üniversitesinin öğretmen olamayarak mağdur olan FETÖ/PDY yandaşlarına sahip çıkıp 9 kişiyi işe başlatması dikkat çekiyor.

Soruşturma kapsamında, devlet üniversitelerine yerleşen kişilerin de FETÖ/PDY’ye yakınlıkları bilinen rektörlerin bulunduğu üniversitelere yerleştirilmiş olması, kopya olayına karışanların FETÖ/PDY üyesi olma yönündeki delillerini güçlendirdi. FETÖ/PDY üyelerinin Çanakkale 18 Mart, Dicle, Gazi, Çukurova, İnönü, İstanbul Medeniyet, Selçuk, Süleyman Demirel ve Yıldız Teknik üniversitelerinde yoğunlaştığı görüldü. Bu sayede öğretmen olarak atanma hedeflerine ulaşamayan elemanların örgüt içi dayanışma ile farklı şekilde sahiplenilmeleri ve istihdam edilmiş olmaları Savcı Yücel Erkman’ın elini daha da güçlendiren bir unsur olarak ortaya çıktı.

Kopyacı karı-koca öğretim görevlisi

2010 KPSS’de çalınan sorularla üniversitelere yerleştirilen FETÖ/PDY üyeleri ile ilgili bilgiler şöyle: S.G. Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’ne yerleşirken eşi F.G. ise Yıldız Teknik Üniversitesi Türkçe Eğitim Bölümü’ne yerleşmiş. Aile boyu çözüm üreten FETÖ/PDY, M.Y. ve G.Y.’yi ise Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu’na vergi ve muhasebe uygulamaları bölümüne öğretim görevlisi olarak atayıvermiş. S.Ş. Dokuz Eylül Üniversitesine memur olarak atanırken eşi M.Ş. Şifa Üniversitesinde işe başlatılmış. E.Ö. ve A.Ö. ise İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne yerleştirilen şanslı çiftlerden.

FETÖ/PDY Okullarına ABD’de Soruşturma Talebi

ABD’de Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile ilişkili okullarla ilgili süreçleri takip eden Amsterdam&Partners hukuk firması, bir basın bildirisi ile Kaliforniya’da yeni bir adım attığını açıkladı.

Basın bildirisinde, Gülen ile bağlantılı olduğu iddia edilen ve Kaliforniya’da 11 okulla sözleşmeli (charter) okul statüsünde faaliyet gösteren “Magnolia Okulları” hakkında, bu okulların finansal açıdan incelenmesi için Kaliforniya Eğitim Bakanlığına başvuruda bulunulduğu belirtildi.

Başvurunun Dr. Jose Moreno ve Tina Andres adlı iki ABD vatandaşı adına yapıldığı kaydedilen bildiride, bu okulların finansal pratiklerinin eğitim bakanlığı tarafından detaylı bir şekilde incelenmesi ve Magnolia Okulları’nın bu bölgede her biri milyonlarca dolara mal olacak yeni okul başvurularının hassas bir şekilde ele alınması gerektiği ifade edildi.

Amsterdam&Partners hukuk firmasının başkanı Robert Amsterdam, AA muhabirine. “ABD’de Gülen bağlantılı okullarla ilgili kapsamlı bir çalışma yapıyoruz. Önümüzdeki ay tamamlanmasını umduğumuz bu çalışmanın sonuçlarının hem Türk hem de Amerikan kamuoyunda şok etkisi yapacağını düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.

Yakın zamanda Magnolia Okulları, Kaliforniya’nın Fremont bölgesinde yeni bir okul açmak için başvuruda bulunmuş; ancak söz konusu eğitim bölgesi kurulu, başvurunun reddedilmesini talep etmişti.

ABD’de Gülen bağlantılı okullarla ilgili başlatılan soruşturmalar Haziran 2014’e kadar gidiyor. Federal Soruşturma Bürosu (FBI), 04 Haziran 2014’te 3 eyalette bulunan ve Gülen bağlantılı okulları yöneten şirketlerden biri olduğu kaydedilen “Concept Schools” adlı kuruma yönelik soruşturma başlatmıştı.

Ohio, Indiana ve Illionis’te bulanan 19 okula yönelik “beyaz yakalı suç soruşturması”nın devam ettiği, soruşturma kapsamında okulların bağlı bulunduğu Concept Schools şirketinin birçok evrakına el konulduğu belirtilmişti. FBI soruşturması, (E-Rate adlı eğitim teknolojileri programı kapsamında) Concept Schools’un kendisiyle ilişkili kişi ve kurumlardan hizmet alarak rekabet kurallarını ihlal ettiği şüphesi etrafında yürütülüyor.

Geçen yılın aralık ayında yine Amsterdam&Partners hukuk firması başkanı Robert Amsterdam, Washington’da düzenlediği basın toplantısında, Gülen bağlantılı charter okullarıyla ilgili olarak, “Kuşkulu şekilde alınan H1-B vizeleriyle öğretmenlerin gelirlerinin belirli bir kısmına el konulmasına bakıldığında, insan ticareti kurbanlarını koruma kanununun, diğer bir ifadesiyle insan kaçakçılığı kanunun ihlal edildiğini göreceksiniz” diye konuşmuştu.

Ülke genelinde ise 26 eyalette FETÖ/PDY’ye bağlı 140 civarında okulun faaliyet gösterdiği biliniyor.

Kaynak: Yeni Şafak (http://www.yenisafak.com/dunya/kaliforniyada-fetoye-darbe-2416720)

16 Şubat 2016 Salı

Soru Hırsızlarına Kötü Haber

FETÖ/PDY’nin son iki yılda 19 sınavda soruları çaldığı ve kendi mensuplarına verdiği ortaya çıktı. Sınavlara giren FETÖ/PDY elemanı 4 bin 521 şüpheli hakkında soruşturma başlatıldı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2014 yılından bu yana toplam 19 sınavda, soru hırsızlığı ve manipülasyon yaptıkları tespit edilen 4 bin 521 FETÖ/PDY mensubu hakkında işlem yapıldı. Böylece FETÖ/PDY’nin eğitim alanındaki örgütlenmesine büyük bir darbe vuruldu.

Örgüt elemanları deşifre oldu

17-25 Aralık darbe girişimiyle deşifre olan Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) eğitim alanındaki örgütlenmesi de çökertildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmalar kapsamında:

- 2010 yılı KPSS ve KPSS Genel Yetenek Genel Kültür Sınavında 3 bin 184 kişi,
- 2012 yılı Adli Yargı Hâkim ve Savcılık Sınavı sorularını sızdıran 67 kişi,
- 2009 yılı Polis Koleji Sınav sorularını çalan ve bu kapsamda sınava giren 907 kişi,
- 2012 Polis Akademisi Sınavında örgüt adına soruları çalan 363 kişi hakkında yasal işlem yapıldı. 

Savcılık yürüttüğü titiz çalışmalarla HTS kayıtları başta olmak üzere birçok detayı mercek altına alarak örgüt elemanlarını deşifre etti.

Cevapları ezberletmişler

17 Aralık 2013 darbe teşebbüsü sonrası KPSS sorularına dair işlemlerin yapıldığı bilgisayarlarda geriye döndürülemez şekilde silme işlemi yapıldığı belirlenmişti. Bunun üzerine başlatılan soruşturmalarda 19 ayrı sınavda usulsüzlük yapıldığı saptandı. Son olarak komiser yardımcılığı sınavı ile ilgili yapılan 13 ayrı ihbar üzerine 2005 ile 2013 yıllarındaki sınavlar mercek altına alındı. Yine 2011 yılı Adalet Bakanlığı Yazı İşleri Müdürlüğü Sınavı, 2012 Astsubaylık Sınavı, 2010 yılı Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Yardımcılığı Sınavında soruların FETÖ/PDY’nin eğitim imamları tarafından sınav öncesinde elde edildiği ve sınava sokulan örgüt mensuplarına tek tek ezberletildiği saptandı.